8.bölüm

47 9 47
                                    

 
   Gözlerim gördüklerine inanamıyordu.

"Minho iyi misin?"

"Yanına olamadığım için özür dilerim. Lütfen olumsuz bir şey düşünme."

"Hayır düşünmedim."

Yalan söyledim. Düşünmüştüm. Hem de gözümü kırpmadan yalan söylemiştim.

İnugamiler sanırım yakıcı canlılardı. Yüzünün yarısı kabuk bağlamış ve yanmış bir şekilde duruyordu.

Aniden kapı kırıldı. İçeriye onlarca zombi doluştu. Hemen kabinin içine girip kapıyı kapattım. Zombilere karşı kapıyı tutuyorduk.

"Minho buradan çıkmalıyız!"

"Gidecek yerimiz yok ki!"

"Onları yakamaz mısın?"

"Ateş çok tehlikeli Jisung. İkimiz de yanabiliriz. Sen donduramaz mısın?"

"Her yer dolarsa bir süre sonra nefes alamayız."

"O zaman çığlık atmayı dene."

"Yapamam!"

"Yap şunu Jisung!"

Çığlık atmaya çalışıyordum ama zombilerin sesi beni bastırıyordu.

"Seslere bak!"

Ayak sesleri. Bizi duygular. Lee Felix, benim kurtarıcımsın.

Kapı açıldı ve tüm zombilerin dikkati dışarıya çekildi. Onların acı çeken seslerini duymak bana nedense zevk veriyordu. Kendi kitabımda bana saldırmaları yanlış bir şey olsa gerek.

Kılıç sesleri etrafta yankılanırken kapıyı açtığım an inugamiler üstüme zıpladı. Bedenimin yandığını hissettim. Can acısı ile kapıdan çıkıp etrafta koşturmaya ve bir yandan bu aptal yaratıklardan kurtulmaya çalışıyordum. Yaratıkları dondurduğum anda kendime gelmiştim. Hepsi bir taş parçası gibi düşüp kırılma sesi çıkarmışlardı. Üstüme baktım. Kıyafetim delinmişti.

"Jisung canın acıdı mı?"

"Lanet olsun her şeye! Gerçekten."

Minho elimi tutacağı sırada Felix elimi tuttu ve bana sarıldı.

"İyi misin?"

"Evet teşekkür ederim. Bana yardım ettiğin için."

Felix bana gülümsedi ama bir gariplik vardı. Rahat hissedemiyorum.

Elimden tuttu ve beni oradan hemen çıkardı.

"Jisung buradan çıkmamız gerekiyor."

"Bekle."

"Alevler zor söndü. Tehlikeli yer. Gece olduğunda kanlı ay çıkabilir ve daha da güçlenebilirler. Sağlam değil."

"Dur."

"Gidelim."

"Durabilir misin Felix?"

Duraksadığı sırada yüzüme baktı. Bende ona baktım.

"Bekle."

Elimi çekip Minho'ya döndüm. Elini tuttum.

"Canım acımadı Minho. Sana da teşekkür ederim."

Bana gülümsedi. Tüm ekip buradaydı. Birisi hariç.

"Eşyalarımızı alıp kaçalım.

Patlama sesi ile hepimiz yere yattık. Ne olduğunu kestiremedim. Jeongin'in elinden tutup koşmaya başladım. Arada arkaya da bakıp diğerlerini kontrol ediyordum. Sanırım camlar kırılıyordu. Zombilerin içeriye dolduğu kaçınılmaz bir gerçekti.

Beraber koşarken Jeongin aniden yere düştü. Bir yandan da çığlık atıyordu. Ayağına inugami yapışmıştı. Durmadan ağlıyordu. Arkama baktım. Fazla vaktim yoktu. Korku bedenimi titretiyordu. Gücümü kullanamıyordum.

"Lanet olsun. Hadi!"

Jeongin'in ayağındaki canlıyı dondurmayı başarmıştım. Ayağa kalktım ve Jeongin'in kolunu omzuma atıp koşmaya başladım. Bir an için yanımızda Seungmin belirdi. Üçümüzün ellerini birleştirdi ve tam yaklaşık on metre uzağa ışınlayacağı sırada elimi çektim. Eğer aynı anda birden fazla kişiyi ışınlarsa çok fazla enerji harcıyordu. Yakalanabilirdi.

Jeongin ön taraftan bana bağırdı.

"Abi bunu neden yaptın!"

"Koş Jeongin!"

   Koşuyordum. Durmadan. Spor salonundan çoktan çıkmıştık. Sokakta koşuyorduk. Aniden bir zombi üstüme zıpladı ve beni yere düşürdü. Üstüme çıkmıştı. Omuzlarından itmeye çalışıyordum. Korkunç görüntüsü sanırım bir daha aklımdan çıkmayabilirdi.

   Onu donduramıyordum. Çok korkuyordum. Korku beni engelliyordu. Ağlamaya başladım. Göz yaşlarım da vücudum kadar soğuktu.

   Bacağımda bir acı hissettim. Başka bir zombi sol bacağımı ısırıyordu. Sadece anlamsız sesler çıkarıp çığlık atıyordum. Kendimi ne kadar kurtarmaya çalışsam da bu bataklığa çoktan batmış gibiydim. Ölmek istemiyorum.

    Sesimin çıktığı kadar bağırıyordum. Üstümdeki zombinin ağzından ağzıma kan damlaları akıyordu. Kusacak gibiydim ve midem bulanmıştı.

   Bacağımda artık acı hissetmiyordum. Lee Minho onu alevlerden geçirip küle çevirmişti. Üstümdeki zombinin kafasına tekme atıp beni hemen çekti ve sırtına aldı.

    "Korkma kurtuldun."

    Felix'in kılıç seslerini duydum. Aynı zamanda zombilerin acı seslerini.

    "Felix'i bekleyelim Minho."

    "O gelecek gitmemiz lazım."

    Arkama baktım. Felix bana masumca gülümsedi. O gerçekten çok güçlü birisi.

    Minho beni bir dükkana sokup kapıyı kapattı. Herkes bana bakıyordu ve Kim Jennie. Günlerce bu dükkanda kalmıştı sanırım. Öyle hissediyordum. 

    Minho beni yere yatırıp pantolonumun paçasını yukarıya doğru sıvadı.

    "Bakma Jisung."

    "Minho, dokunma lütfen. Çok acıyor!"

    "Hyunjin gelsene."

    Hyunjin Minho'nun yanına gitmişti.

     "Jisung, bacağını iyileştirebilmemiz için ağzını bağlamamız gerek. Ses çıkarmaman için. Sesini duyabilirler."

     Gözlerim büyümüştü. Ben daha cevap veremeden Jennie ağzıma kumaş parçası geçirip bağladı. Jeongin ise ellerimi başımın üstünde bastırıyordu. Kapının aynasından gözüm Minho'nun eline çarptı. Bir demiri elinde yaktığını ve bana yaklaştırdığını gördüm. Nefes alış verişim hızlandı. Vücudum kaskatı kesildi ve ağlamaklı gözlerle Jeongin'in yüzüne baktım. O da ağlıyordu ama gülümsedi ve alnıma yanağını yasladı.

     Kızgın demir tenime değdiği anda gözlerim karardı. Nefes alamıyor gibiydim. Hyunjin hareket ettirmemem için bacaklarımı tutuyordu.

    "Jisung ağlama. Kan kaybından ölmek istemiyorsun hareket etme."

    Hyunjin'in bana sinirli olduğunu biliyordum. Ne kadar çığlık sesim duyulmasa da sonuna kadar bağırıp ağlıyordum. Gözlerimi sımsıkı yumdum ve derin bir nefes aldım.

     "Bitti."

     Bir bez ile sarıp pantolonumun paçasını indirdiklerini hissettim. Jeongin elimi bıraktı ve ağzımdakini çıkardı. O kadar çok terlemiştim ki sanırım vücudumdaki tüm suyu harcamıştım.

    "Özür dilerim Jisung. Acıtmamak için her şeyi yaptım."

    "Sorun değil Minho."

    Seungmin koluma girio beni bir sandalyeye oturttu. Hemen ardından Felix içeriye girdi.

    "Burada daha fazla kalamayız.

Son Nefesler /Han Jisung/✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin