9.bölüm

39 9 34
                                    


   Gözlerimi açtığımda hava kararmıştı. Dudaklarımın ve midemin yandığını hissettim. Gerçekten su içmeye ihtiyacımız vardı. Buz yiyerek yaşayamazdık.

   Minho ile Hyunjin'in konuştuğunu gördüm. Diğerlerine baktım uyuyorlardı. Sakinca ayağa kalkıp ayağıma dikkat ederek  yanlarına gitmeye karar verdim.

   "Ne konuşuyorsunuz?"

   "Buradan çıkmamız gerekiyor. Onun için nereye gidebiliriz diye düşünüyoruz. Felix uygun bir yer bulmaya çıktı."

    "Tek başına mı?"

   "Neden çıkmasın ki?"

   "Her yerde aç yaratıklar gezdiği için olabilir."

   "Bir şey olmaz."

   Hyunjin araya girdi.

    "Yemek bulabileceğimiz bir yer olmalı bence. Herkes gerçekten çok aç."

    "Bu durumda ne yapabiliriz ki?"

   Kapı açıldı. İçeriye elinde biraz odunla Felix girdi.

    "Hadi ortaya küçük bir ateş yakalım. Uyuyacak olanlar üşümesin."

    Gidip pencerenin birisini biraz açtım. En azından önünde demir parmaklıklar vardı. Zaten dumandan bayılmamamız için açmamız şarttı.

    Küçük bir ateş yakıp uyuyanları etrafına yakınlaştırdık. Birbirimizin yüzüne bakıyorduk. Hyunjin, Minho, Jennie, Felix ve ben uyanıktık. Jennie konuştu.

    "Hadi hayat hikayemizi anlatalım. Dinlemeyi severim."

    Minho gülümsedi.

    "Benimkini biliyorsunuzdur. Hepiniz beni tanıyorsunuz."

    "Olsun bir daha anlat."

    Minho'yu ne kadar tanıyorum merak ettim. Bu yüzden hemen konuştum.

      "Önce Jennie anlatsın hadi."

     
      Uğur böceği Jennie

   Doğduğum gün yağmur yağmış. Yıllarca en az dört yıl yağmur yağmadığını söylerdi annem. Çok zor hayatta kalmışım. Neredeyse bir buçuk kilo olarak doğduğum için uğur böceği derlerdi. Hayatta kaldığım için.

    Üç yaşında deprem oldu. Evimiz üstümüze yıkılmıştı. Altı yaşındaki ablam vefat etmiş. Ben ise komaya girmişim ve üç sene sonra yani altı yaşında uyanmışım. Duyabiliyordum ama konuşamıyordum. Beni özel okullara götürdüler. Zaman geçtikçe alıştım.

    On yaşında herkes benden uzaklaşmaya başladı. Göz rengim artık daha da belli olmaya başlamıştı. Lanet olsun. Evet bir gözüm mavi diğer gözüm kırmızıydı. Akrabalarım mutasyonlu olduğumu söyledi hep. Anlamamıştım.

   On iki yaşında denizdeydim. Annem ve babam bir yere kadar gitmişti. Yanıma üç ya da dört bir geldi. Arkadaş olacağımızı sanmıştım. Başımı suyun altına soktular. Boğulmam için. Ne kadar çırpınsam bile başımı kaldıramadım. Tırnağımı birisinin bacağına batırıp hızlıca aşağıya doğru çizik attım. Kanamıştı hem de hiç olmadığı kadar. Gücü azaldığı anda kendimi geriye doğru savurdum ve kızın boğazına ellerimi sardım. Sonrasında hayatta kalma iç güdüsü ile karaya doğru koşmaya başladım. Elime ne geçerse bir yandan da fırlatıyordum. Kızın kaşı yarıldı. Kırmızı kan alnından aşağıya akıyordu.

    Diğer hafta mahkemelik oldum ama ben kazanmıştım. Kızın ailesi çok sinirliydi.

   On üç yaşındaydım. Uyuyorduk. Silah sesleri gelmişti. Babam o gün acımasızca öldürüldü. Sanki kızı yokmuş gibi. Sanki eşi yokmuş gibi. Benim yüzümdendi baba.

    On dört yaşındaydım. Yoldan çıkmıştım. Kavga artık benim için normal bir hâle bürünmüştü.

   On altı yaşındaydım. Sigara ve alkole başladım. Annemi saymıyordum. Herkesin yanında onu aşağıladım. Babamı koruyamayan ucube adı ile.

   On yedi yaşında kendime geldim. Annemin uğur böceği olmak için yeniden her şeyi yaptım. Çok çalıştım. Para kazandım. Anneme ve kendime güzel kıyafetler aldım. Ev ve araba da aldım. Dükkan açtım. "Uğur Böceği Jennie" adında. Burası benim dükkanımdı. Annem bana hep derdi ki:

   "Bir gün her şey güzel olacak Jennie. İyiler ölmez. Baban da ölmedi. Kendi paranı kazanacaksın ve zengin olacaksın. Baban da seni izleyip gururlanacak."

   "Bunlar doğru değil anne. Babam burada değil."

   "Ölüler hissedemez mi? Evet. Daha güzel bir yerde güzelim. İnsanların dalga geçmediği, kimsenin ölmediği bir yer. En iyisi de. Adaletin gerçekten işlediği bir yer."

   Eliyle yanaklarımı tuttu ve gözlerime baktı.

   "Neden uğur böceğisin biliyor musun? Çok nadir göz renkleri vardır. Mavi, kırmızı ve yeşil gibi. Ama sen zaten iki farklı göz rengine sahipsin meleğim. Söyle bana şimdi. Sen şanslı değilsin de nesin?"

    Gülümsedim.

    "Herkesin şansı ben olacağım anne. Herkesin elinden tutacağım ve babam çok mutlu olacak."

    "Sen çok iyi bir kızsın Jennie. Kimse senin gibi yapamazdı. Tanrı seni kutsar umarım."

  

    Jennie'nin gözlerine baktım. Gözleri gerçekten de farklıydı. Birisi mavi birisi kırmızı. Aynı zamanda da çok güzeldi. Ayrıca burası gerçekten jennie'nin dükkanı mıydı? Çok zengin olmalı.

    Hyunjin konuştu.

   "Şu an annen nerede?"

   "Günler önce yanına gidecektim ama dükkanda sabahlamak zorunda kaldım. Sabah ise zombiler vardı. Çıkamadım."

   Jennie gözlerini sildi ve yutkundu. Sonra ise Hyunjin'e döndü.

     "Hadi sıra sende."

     

Son Nefesler /Han Jisung/✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin