Bölüm 5: Troll Mağarası
Sabahın ilk ışıklarıyla Yüzbaşı yatağından kalktı. Gözlerini araladığında odaya süzülen ışık huzmeleri yüzüne vuruyordu. Uyanmanın getirdiği sersemliği üzerinden atmaya çalışırken, aklı Doren ile yapacağı konuşmaya takılıp kaldı.
Gece ona bir türlü bitmeyen, sonsuz gibi gelen saatler yaşatmıştı. Kafasında yaklaşan tehlikenin gölgesi dolanıyordu. Zamanın hızla tükenmekte olduğunu hissediyordu. Olaylar karmaşıklaşıyor, Yüzbaşı ise hızla harekete geçmeleri gerektiğini biliyordu. Doren ile yapacağı konuşma, bu karmaşıklığı çözmenin anahtarı olacaktı.
Doren'le konuşmak için sabırsızlanıyordu. Her şeyi onunla paylaşmak, planlarını netleştirmek ve birlikte bir çözüm bulmak istiyordu. Ancak, Doren'i uyandırmadan önce biraz sakinleşmesi gerektiğinin de farkındaydı. Bu yüzden yataktan kalktı ve dolaşmaya karar verdi. Odadaki pencereye doğru yürüdü ve dışarıdaki manzaraya baktı. Ufukta yeni bir gün doğuyordu ve Yüzbaşı, bu yeni günün Doren ile yapacağı konuşma sayesinde umut dolu geçeceğine inanıyordu.
Yüzbaşı, ayak sesleri duyunca sesin geldiği yöne döndü. Gelen Doren'di. Enerjik ve heyecanlı bir şekilde Yüzbaşı'nın yanına geldi. "Yeni bir gün, yeni bir gizem!" diye coşkuyla seslendi. Yüzbaşı gülümsedi. "Haklısın Doren," dedi. "Seni toparlanmış gördüm. Vaktimiz daralıyor, biliyorum. Ama acele etmememiz gerekiyor. Bu ormana girmek kaderimizde vardı."
Doren: "Haklısınız efendim, artık harekete geçmeliyiz."
Yüzbaşı: "Seni kasabaya gönderdiğimde biz de maden şehrinde keşiflere başladık ve birçok bilgiye ulaştık. Şimdi seninle şehri dolaşacağız. Görmen gerekenler var."
Doren: "Heyecanla neler öğrendiniz, Yüzbaşı?"
Yüzbaşı: "Hepsini zamanla öğreneceksin. Şimdi tura çıkalım."
Şehrin ihtişamlı taş koridorlarında yürümeye başladılar. Her adım, taş zemin üzerinde yankılanarak derinliklere doğru kayboluyordu. Duvarlar, cüce ustalarının ince işçiliğini yansıtan zarif oymalarla süslenmişti. Tavanlar yüksek, duvarlar görkemli olsa da, terk edilmişliğin soğuk ve kasvetli hissi her yanda hissediliyordu. Eski zamanların ihtişamını yansıtan bu taş yapılar, zamana karşı direnmeye çalışırken, bazen koridorların köşelerinde solmuş tablolar ve aşınmış heykeller dikkat çekiyordu. Geçmişin izlerini taşıyan bu eserler, sessizce şehrin bir zamanlar ne denli büyük olduğunu hatırlatıyordu.
Yüzbaşı, sessizliği bozan tok sesiyle konuştu:
"Cüceler bu dağı yıllar önce terk etmişler," dedi, karanlık duvarlara göz gezdirirken. "Madenlerin son damlasına kadar tüketmişler; geriye yalnızca boşluk ve soğuk bir sessizlik kalmış. Ancak askerlerle birlikte bu boşlukta keşif yaparken, tuhaf bir şeyle karşılaştık. Depolarda zırhlar bulduk. Ama bu zırhlar, bir cücenin giymesi mümkün olmayan kadar büyük ve bir insanın taşıyamayacağı kadar ağır."
Yüzbaşı bir an duraksadı, ardından gözlerini Doren'e çevirerek sesini alçaltıp devam etti:
"Korkarım ki bu zırhlar başka bir ordu için dövülmüş. Görünüşe göre cüceler, kendilerine ve insanlara ihanet etmiş olabilirler. Bu işçilik onların elinden çıkmış, ama kimin için? Bunu henüz çözebilmiş değiliz."
Koridorların derinliklerinde askerlerin yankılanan ayak sesleri, şehrin hala bir nebze de olsa canlı olduğunu hatırlatıyordu, ancak bu canlılık eski görkeminden çok uzaktı. Zaman zaman, kuytu köşelerden gelen bu yankılar, geçmişin ihtişamından geriye kalan son izler gibi duyuluyordu.
"İlk geldiğimizde bulduğumuz tapınak, bu şehirden önce buradaydı," diye devam etti. "Şehir, tapınağın üzerine inşa edilmiş. Cüceler, tapınağa girmek için her yolu denemişler ama başarılı olamamışlar. Günlüklerden birinde, buraya bir büyücünün uğradığı yazıyordu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dağ Kralı'nın Lanetli Toprakları
FantasyYüzyıllar önce, insanlık büyük bir savaşın eşiğinde savrulmuş, dünya korku ve umutsuzlukla titremişti. O günlerin acıları ve kahramanlıkları, zamanın derinliklerine gömülmüş, sadece efsanelerde anılır olmuştu. Ancak şimdi, o karanlık günlerin gölges...