Bölüm 12: Alevlerin ve Çöküşün Ardında
Doren ve Artem, kulenin zirvesine doğru ilerlerken, alevlerin sıcaklığıyla çevrelenmiş dar koridorlarda adeta sıkışmış gibi hissediyorlardı. Taş duvarlar, yoğun dumanın etkisiyle siyaha bürünmüş, yer yer çatlamıştı. Her adımda, tahta döşemelerin altından gelen alevlerin çıtırtıları kulaklarına çarpıyordu. Soluk almak gittikçe zorlaşıyor, duman ciğerlerine dolarken boğucu bir korku içlerine yerleşiyordu. Alevlerin titreşen ışığı, gölgeleri duvarlara çarpıyor, her köşede karanlıktan fırlayacak bir tehlike hissini daha da güçlendiriyordu.
Aniden, kulenin derinliklerinden gelen vahşi bir hırlama kulaklarını tırmaladı. Doren ve Artem, göz göze gelerek içgüdüsel bir şekilde kılıçlarına sarıldılar. Bu hırlamanın kaynağını biliyorlardı: satirler. Ve bu sefer, Artem'in önceki karşılaşmalarından çok daha vahşiydiler.
Koridorun karanlık ucundan, tırnaklarının taş zemine sürtünmesiyle oluşan ses duyuldu. İlk satir, kanla karışmış kürkünü ve alevlerin ışığında parlayan kocaman boynuzlarını sergileyerek karanlıktan çıktı. Gözlerinde ölümcül bir öfke vardı. Saldırıya geçmeden önce, vahşi bir hayvan gibi yere çöküp dişlerini gösterdi. İri cüssesiyle tüm koridoru kaplıyordu; kaçış için neredeyse hiç alan bırakmamıştı.
Doren, kılıcını sıkıca kavradı ve karanlığın içinden fırlayan satirin boynuzlarına doğru hızla ilerledi. Satir, beklenmedik bir hızla Doren'e doğru atıldı, pençelerini onun göğsüne saplamak için hamle yaptı. Doren son anda eğilerek satirin pençelerinden sıyrıldı ve kılıcını yaratığın göğsüne sapladı. Ancak satir yaralandığını bile umursamadan, Doren'i kavrayıp duvara fırlattı. Taş duvara çarpan Doren, acıyla inledi; ama ayağa kalkmak için iradesini zorladı. Artem ise, diğer bir satirin pençelerinden kaçarak yanından hızla geçti.
Artem, bir an bile tereddüt etmeden, yaratığın üzerine atıldı. Kılıcını sert bir şekilde savurdu, satirin boğazını hedef aldı. Yaratığın sıcak kanı Artem'in yüzüne sıçrarken, satir acı bir çığlıkla yere yığıldı. Ancak bu zafer anı kısa sürdü; koridorun derinliklerinden daha fazla satirin sesi geliyordu. Üç, belki dört tane daha vardı. Her biri bir öncekinden daha vahşi, daha açgözlüydü.
Koridorun daracık alanında, satirlerin üzerlerine saldırışları kaotik bir savaşa dönüştü. Bir satir, boynuzlarını Artem'e saplamak üzereydi ki Doren hızla hareket ederek onun yolunu kesti. Kılıcını yukarıdan aşağıya doğru savurdu, ama satir güçlü kollarıyla darbeyi karşıladı. Yaratığın kudreti karşısında Doren'in kolu titredi, ama geri çekilmedi. Artem, diğer satirlerle boğuşurken, Doren son bir güçle kılıcını saplayarak yaratığı yere serdi.
Bu savaştaki her darbe, taş duvarlara çarpan çeliğin yankılarıyla doluydu. Her biri, bir ölüm kalım mücadelesinin göstergesiydi. Kan, taş zemine karışmıştı; etraflarındaki alevler, bu vahşi dövüşe ürkütücü bir fon oluşturuyordu. Her adımda kanlı izler, her nefes alışı zorlukla gerçekleşiyordu. Ancak ne Doren ne de Artem geri adım attı; gözlerinde hem hayatta kalma arzusunun hem de Aedan'ı bulma kararlılığının parıltısı vardı.
Satirlerin sonuncusu da kanlar içinde yere yığıldığında, koridorun karanlığında sadece Doren ve Artem kaldı. Soluk soluğa kalmışlardı, ama birbirlerinin gözlerine baktıklarında bu savaşı kazandıklarını biliyorlardı. Ancak zaferin tadı henüz tam anlamıyla hissedilmemişti; çünkü Aedan hâlâ ortalarda yoktu ve kulede ilerledikçe, her an yeni bir tehlike onları bekliyor olabilirdi.
Doren, yüzünden akan kanı silerek, "Devam etmeliyiz," dedi. Artem de yaralarını kontrol etti ve kararlılıkla başını salladı. Her adımda taşların üzerindeki kan izlerini geride bırakarak, alevlerin sardığı koridorda ilerlemeye devam ettiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dağ Kralı'nın Lanetli Toprakları
FantasyYüzyıllar önce, insanlık büyük bir savaşın eşiğinde savrulmuş, dünya korku ve umutsuzlukla titremişti. O günlerin acıları ve kahramanlıkları, zamanın derinliklerine gömülmüş, sadece efsanelerde anılır olmuştu. Ancak şimdi, o karanlık günlerin gölges...