Bölüm 17 : Kadim Zindan
Aedan ve ekibi, Rüzzan Dağı'na ulaşmak için şehri terk edip ormanın derinliklerine doğru ilerlemeye başladılar. Cüce Orest'in rehberliğinde, devasa ağaç gövdeleri ve kıvrımlı patikalar arasında zorlu bir yolculuğa çıktılar. Ormanın karanlığı, üzerlerine yoğun bir şekilde çökmüş ve ormanın sessizliği, devasa ağaçların arasından gelen uğuldamalarla bozulmuştu. Ağaç dalları, rüzgarla birlikte hışırdıyor, gölgeler adeta dans ediyordu. Orman, kendine has bir gizemle sarılmış, dış dünyadan tamamen izole olmuştu.
Grup, her adımda ağaçların ve bitkilerin kıpırdayan gölgeleriyle çevriliydi. İçlerinde bir tedirginlik büyüyordu; sanki bu yer kendi kurallarına göre yönetiliyordu. Yerdeki kuru yaprakların çıtırdaması, onları sürekli tetikte tutuyordu.
Sonunda Orest, derin bir nefes aldı ve elleriyle uzaklarda yükselen devasa dağı işaret etti. Gruptakiler, gözlerini Rüzzan Dağı’nın ihtişamına çevirdi. Dağ, göğe doğru dikilen devasa zirveleriyle, doğal dünyanın en görkemli ve vahşi yüzünü gözler önüne seriyordu. Dağın etrafını saran kalın sis tabakaları, görünüşünü daha da ürkütücü hale getiriyordu. Karla kaplı zirveleri, bulutların arasından çıkıp gökyüzüne meydan okur gibi yükseliyordu.
Rüzzan Dağı, derin yarıklar ve kayalıklarla kaplı yüzeyiyle adeta bir devin sırtı gibi görünüyordu. Grubun üzerindeki havayı derin bir sessizlik kaplamıştı; her nefes, bu kadim dağın üzerindeki gizemli atmosferi hissettirmeye yetiyordu. Aedan ve arkadaşları, dağın gölgeleriyle birleşen bulutların ardında gizlenen sırları çözmek için hazırlandılar. Dağın efsunlu büyüsü, onları hem cezbetmiş hem de ürkütmüştü.
Doren, dağın yüksekliğine ve karanlık görünümüne hayranlıkla baktı. Dağın bu korkutucu görüntüsü, onun için hem derin bir hayranlık hem de büyük bir meydan okumayı temsil ediyordu. Karanlık gölgelerin ve sisin içindeki devasa zirveler, sanki her adımda daha fazla gizem ve tehlike vaat ediyordu. Doren, bu devasa ve esrarengiz dağa yaklaşmanın kendisi için hem büyük bir cesaret hem de olağanüstü bir beceri gerektireceğini biliyordu. Dağın zirvesine ulaşmanın, sadece fiziksel değil, aynı zamanda zihinsel ve ruhsal bir sınav olacağına inanıyordu. Bu meydan okuma, onun kararlılığını ve azmini test edecekti, ama aynı zamanda ona büyük bir başarı ve tatmin duygusu da kazandıracaktı.
Artem, dağın pürüzlü kayalık yüzeyine bakarak içini çekti. Sert ve aşınmış kayalar, doğanın yıllar süren mücadelesinin izlerini taşıyordu. Derin uçurumlar ve buzul çatlakları, insanları yutmaya hazır dipsiz kuyular gibiydi. Her biri, bu dağın ne kadar tehlikeli olduğunu anlıyordu. Artem, zihninde bu yolculuğun tehlikelerini ve kazanımlarını tartarken, rüzgarın sert ve keskin sesi kulaklarında çınlıyordu.
Aedan, zirvenin daimi karla kaplı olduğunu fark etti. Rüzzan Dağı, sadece fiziki olarak değil, aynı zamanda zihinsel olarak da zorlayıcıydı. Efsanelere göre, zirveye ulaşanların bir daha geri dönmediği söyleniyordu. Bu düşünce, Aedan’ın kararlılığını artırdı; bu tehlikeli yolculuk onun için hem bir sınav hem de bir arayıştı. Gözleri, karanlık gölgeler içinde kalan zirveye dikildi. Kendi içindeki karanlıkla yüzleşmeye hazırdı.
Orest, diğerlerinin tepkilerini izlerken, tereddütle konuştu: “O dağın zirvesine ulaşmak imkansız. Rüzzan sıradan bir dağ değil; oraya varmak neredeyse ölümle eşdeğer.” Bu sözler, grubun içinde bir sessizlik yarattı. Her biri, önlerinde duran bu devasa zorluğu nasıl aşacaklarını düşünmeye başladı. Ama yine de, içlerinde bir yerlerde, bu dağın zirvesine ulaşma arzusu büyüyordu.
Geceleri, Rüzzan Dağı tamamen korkutucu bir görünüme bürünürdü; gölgeler dağın yamaçlarında dans eder, karanlık, derin uçurumlar arasında kaybolurdu. Gruptakiler, bu korkunç manzarayla yüzleşmek zorunda olduklarını biliyorlardı. Zirveye çıkmak, sadece cesaret değil, aynı zamanda çılgınlık gerektirecekti. Ancak Doren, Aedan, Artem ve Orest, bu çılgınlığa katılmaya hazırdılar. Çünkü onlar, Rüzzan Dağı’na meydan okumak için buradaydılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dağ Kralı'nın Lanetli Toprakları
FantasíaYüzyıllar önce, insanlık büyük bir savaşın eşiğinde savrulmuş, dünya korku ve umutsuzlukla titremişti. O günlerin acıları ve kahramanlıkları, zamanın derinliklerine gömülmüş, sadece efsanelerde anılır olmuştu. Ancak şimdi, o karanlık günlerin gölges...