Bölüm 3: Cüce Maden Şehri
Doren, gözleri heyecanla parıldayarak ve sesi titreyerek, "Sanırım cüce maden şehrini bulduk!" diye bağırdı. Çevresindeki askerler şaşkınlıkla etrafa bakarken, devasa dağlar arasında sıkışmış bu kadim şehri fark etmişlerdi.
Görkemli Cüce Maden Şehri, derin vadiler ve zirveleri bulutlara uzanan yüksek dağlar arasında gizlenmişti. Taş işçiliğiyle ünlü cüce ustalarının elinden çıkma şehir, yüzyılların emeğiyle yükselen heybetli kapıları, sağlam surları ve üzerinde zarif oymalarla süslenmiş kuleleriyle eski ihtişamını hâlâ sergiliyordu. Ancak, şehrin terk edilmişliği her yerde hissediliyordu. Büyük meydanlar bomboştu, sokaklar sessiz ve yalnızlığa gömülmüştü. Şehrin içinde yankılanan sadece rüzgârın uğultusuydu; o da kaybolmuş ruhların iniltisi gibi bir melodi yaratıyordu.
Doren, derin bir nefes aldı ve yanındaki yüzbaşıya döndü. "Bu şehir neden böyle? Nerede herkes? Neden tek bir cüce bile göremiyoruz?" diye sordu, sesi endişe doluydu.
Yüzbaşı, gözlerini karanlık yapıların üzerine gezdirerek konuştu, sesi kasvetliydi. "Dağ Kralı'nın kayboluşu ve karanlık efendilerin yeniden yükselişi, buradaki cüceler için büyük bir tehdit oluşturmuş olabilir. Belki de hepsi saklanmak zorunda kaldılar. Ya da... daha kötü bir kaderle karşılaştılar." Sözleri havada asılı kaldı, askerler arasında bir ürperti dalgası yayıldı. Yüzbaşı'nın endişeli bakışları, uzaklardaki dağların gölgelerine takılmıştı; sanki bir şey bekliyormuş gibi.
Tam o anda, arkalarından gelen ani bir ses onları irkiltti. Tüm askerler kılıçlarına davrandı, nefesler tutuldu. Ancak ses sadece rüzgârın, dağ eteklerindeki eski ağaçların yapraklarında çıkardığı bir hışırtıdan ibaretti. Yüzbaşı, temkinli bir şekilde elini kılıcının kabzasına götürerek çevresini kolaçan etti. Gerginlik açıkça yüzlerine yansımıştı; bu terk edilmiş şehirde, her gölgede bir tehlike saklanıyor olabilirdi.
Yüzbaşı’nın teorisi, Dağ Kralı’nın kayboluşunun cüceleri büyük bir felaketin eşiğine sürüklediğini işaret ediyordu. Karanlık efendilerin varlığı, cücelerin huzurlu yaşamlarını darmadağın etmişti ve şu an şehrin her köşesinde bu çaresizlik açıkça hissediliyordu.
Askerler, ihtiyatla şehrin derinliklerine doğru ilerlemeye başladılar. Cüce mimarisinin mükemmel detayları arasında, dar sokaklar ve gizli geçitler bir labirenti andırıyordu. Yıllarca cüce ustalarının ellerinden çıkan bu yapılar, şimdi terk edilmiş birer mezar gibiydi. Haritada belirtilen son sembole ulaştıklarında, karşılarında görkemli bir tapınak yükseliyordu. Tapınağın devasa kapısında, Dağ Kralı’nın sembolü olan büyük bir kalkan ve kılıç motifleri, zamana meydan okurcasına parlıyordu.
Aedan, parmaklarını soğuk taş kapının üzerindeki sembollerde gezdirirken, mağaradaki sembollerle ne kadar benzediklerini fark etti. “Bu kapıdaki semboller, mağaradakilere çok benziyor,” diye mırıldandı. Sanki mağaradaki o ağır, tehditkar havayı tekrar hissetmeye başlamıştı. Belki de bu semboller yalnızca birer işaret değil, bir uyarıydı.
Doren, kaşlarını çatarak şaşkınlıkla yüzbaşıya döndü. “Bu ne anlama geliyor?” diye sordu.
Yüzbaşı derin bir nefes alıp bakışlarını kapıdaki sembollere çevirdi. "Bu semboller, Dağ Kralı’yla bağlantılı olabilir. Ya da daha kötüsü, karanlık bir gücün hileleriyle karşı karşıyayız. Ancak, bu tapınak kesinlikle bilmediğimiz sırları saklıyor. Bu sırları çözmenin tek yolu, içeri girmemiz."
Askerler, kapıyı açmak için balta ve levye gibi aletlerini kullanarak zorlamaya başladılar. Metalin taşa çarpmasıyla yankılanan sesler ve kapıdan dökülen taş parçaları, onların üzerindeki baskıyı daha da artırdı. Gıcırtılar her an kapının kırılacak gibi olduğunu fısıldıyordu, ama ilerleme yoktu. Umutları tükenmek üzereyken, Aedan bir adım öne çıktı. Cebinden parlayan kristali çıkardı ve havaya kaldırarak konuştu. “Bu kapı sadece fiziksel güçle açılmayacak,” dedi. "Zihnimizi de kullanmalıyız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dağ Kralı'nın Lanetli Toprakları
FantasyYüzyıllar önce, insanlık büyük bir savaşın eşiğinde savrulmuş, dünya korku ve umutsuzlukla titremişti. O günlerin acıları ve kahramanlıkları, zamanın derinliklerine gömülmüş, sadece efsanelerde anılır olmuştu. Ancak şimdi, o karanlık günlerin gölges...