44.

31 3 0
                                    

Eray,

Saat gece dört buçuk sularıydı,
Ara sokakların birinde, asfaltın üstünde uzanmış nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum.

Bulut üzerime yığıldı, hafiften uzun saçları burnuma değip, değdiği yeri gıdıklıyordu. Başımı çevirip bu rahatsız edici histen uzaklaştım.

Elimdeki bıçağı bıraktım. Bıçağı tutan elim ıslaktı. Sıcak bir sıvıyla kaplıydı. Çok geçmeden burnuma kanın metalik kokusu ilişti.

Yüzümü buruşturdum, Bu kokudan nefret ederim.

İki elimide Bulut'un beline yerleştirdim. Derken zaten ıslak olan elim kanla daha da fazla ıslandı.
Sıcaktı.

Bulut'u üstümden çekip hemen sol tarafıma yatırdım.

  Dirseklerimin üstüne kaldırdım kendimi.
Başımı Bulut'a çevirip tamamen oturur pozisyona geçtim.

Yüzü kan ter içindeydi. Sonra kapüşonundan yada gecenin karanlığından fark edemediğim sarı saçları dikkatimi çekti. O.. iyileşiyor muydu?

İçtiğim birkaç bardaktan olsa gerek kendimde değildim.
Bağdaş kurup avuç içlerimle gözlerimi ovdum. Sol gözüm ıslanmıştı hafiften. Yüzümü buruşturup ellerimi çektim ve bu ıslaklığın sebebine bakmaya başladım.

Parmaklarım tamamen ıslaktı, avcuma doğru ilerliyordu sıvı. Elimi ters çevirip bu akan kırmızı sıcak sıvının ne olduğunu anlamaya çalıştım.

etrafa bakındım, gözüm yerde kırmızı lekeli duran bıçağa ve bıçağın hemen yanında baygın bir şekilde yatan Bulut'a takıldı.

Bulut..? Kara. Çok tehlikeli bir mahkum. 26 yaşında. 10 yıl boyunca polisiyeden kaçmayı başarabilmiş nerdeyse tek suçlu.

Şimdiye kadar 246 iş adamını ve 22 polisi tam kalbinden bıçaklayarak öldürdü. Bu onun yaşında bir katile göre olağanüstü bir sayı.

Benden 3 yıl büyük. Onu ilk görüşüm bir televizyondaydı.

16 yaşlarındaydım. Babamın izlediği haberlerde ilk önce o zamanların ünlü iş adamlarının birinin fotoğrafı, ve ölüm haberi, ondan sonra Bulut'un acemice çekilmiş bir fotoğrafı çıktı.

Tüylerim ürpermişti.
Babamın o zamanki ortağıydı o adam. Ama feci bir şekilde o ara sokakta can vermişti.
Babam bütün mahkumlara edebileceği bütün küfürleri edip televizyonu kapatmıştı.

Ama aklımdan çıkaramıyordum onu. Kabuslarıma kadar girmişti. Ondan nefret etmiştim. Gece vakti sokaklarda dolaşırken yüreğim ağzıma gelirdi.

O haberden yaklaşık 6 ay sonra, okula geç kalıyordum bu yüzden kısa yollardan birini kullanmam gerekiyordu. Sabah 7 sularıydı. Hangi yolun daha kısa olacağını hesapladıktan sonra uzun bir ara sokağın önünde durdum.

Yutkundum, bu ara sokak korkutucuydu. Karanlık değildi. Korkutucuydu yinede.
Kendimi cesaretlendirip bir adım attım içeriye doğru.
Birkaç dakika böyle yürüdüm, burnuma alkol kokuları ilişti sonra. Sağ ilerdeki kapı açıldı ve sayısız sarhoş insan dışarı çıktı.
Kendi kendine mırıldananlar, yalpalayarak yürüyenler, çıplak olanlar, ayık olmayan birsürü kişi o kapıdan çıkmaya başladı.

Çok korkutucuydu. Zombi istilasına uğramış gibiydim. Üzerime doğru yürüyenler oldu. Arkaya doğru birkaç adım attım. Sırtım sert birşeye çarpınca durdum. Başımı çevirip neye çarptığıma bakınca dehşete düştüm.Yüzümden kan çekildi birden. Göz bebeklerim küçüldü.

Uzun mavi saçları ensesine kadar geliyordu. Siyah sweatshirt'inin kapüşonunu takmıştı. Alnına düşen saçları nerdeyse bütün gözlerini kapatmıştı. Saçlarının izin verdiği kadar kan kırmızısı gözlerini bana dikmişti. Benden uzundu. Buz gibi soğuk bakıyordu gözlerime doğru. Öyle bakıyorduki titrediğimi hissettim.

Başını kalabalığa doğru çevirdi sonra. Gözlerimi ondan ayıramıyordum.
Çok korkutucuydu,

Gözlerini tekrar bana çevirdi.
Ben ne yapacağımı bilemiyordum. Ağlayamıyordum bile. Tek elini kaldırıp saçlarıma yerleştirdi ve eliyle başımı kalabalığa doğru çevirdi.

Çok korkuyordum. 
Elini omzuma atıp tuttuğu yeri sıktı, kulağıma doğru eğilip,
Buz gibi soğuk ve dehşet verici sakin sesiyle,

"Yürü."

Boş Kafes (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin