Belindeki silahı çıkardı. Ve bana doğru döndürdü. Bana. Silah. Çevirdi.
Temkinli davranmam gereken durumlarda hep alaycı oluyordum. Ve açıkçası pek umrumda olmadı şu silah olayı."Düş önüme yoksa sevmediğim yöntemler kullanacağım."
Yüzünü buruşturarak söyledi bunu. Tabii ben de meraklı bir insanım. Canımı yakacak olsa bile merak ettim.
"Merak ettim şimdi. Ne yöntemiymiş şu sevmediğin? Kullansana. Bak yürümüyorum. Vuracak mısın yoksa?"
Aklıma bir fikir geldi. İki adım sağıma atıp, dikkatini dağıtmaya çalışıp hızımı kullanarak onun solundan sıvışacaktım.
"Yani öldürür müsün? Yok be, masumum ben."
Umarım bu yöntem işe yarar. Çünki yakışıklı bir yüzü olsa bile bomboş ve korkutucu bakıyordu.
"Öldürmem, ama yaralayabilirim,"
Dedi. Ay götüm. Yaralarmış.
"Hehe"
Alaycı bir gülüş sunup ,
Koşmaya başladım. Mümkün olduğunca hızlı koşmaya çalıştım. Yalnız hamlede bulundu ve elindeki silahı yere atıp üstüme sıçradı.
yakalandım. Ve ne kadar çırpınsamda, bırakmadı. Yakışıklı olduğu kadar güçlü bu arada.
dengesini kaybetti. Ben bırakır sandım ama bırakmadı ve sırtüstü yere kapaklandım. Ama... öyle bi düştü ki üstüme.. amk beyaz ışığı görüp geri geldim. Etraf birkaç saniyeliğine karardı. Çeneside omzuma çarptı. Gözlerimi sıkıca yummuş acı çektiğimi belli edecek bir ses çıkardım.Düzelmemiş titreyen sesimle,
"Hay böyle işin içine tüküreyim. Neden becerikli bir askersin? Keşke beceriksiz olsaydın."
Üstümden hafif kalktı ama tamamen kalkmadı. Bu haldeyken aklıma direkt şey geldi. Bana dokunmaya çalışan o şerefsizlerden ilki. Ama şuan durum farklı ve aynı korkuyu hissetmiyorum.
"Geli-.."
Gözleri gözlerime takıldı. Ve durakladı biraz.
"Geliyor musun yoksa hayır mı?"
Kaşlarımı kaldırıp indirdim ve kararlı çıkan sesimle,
"Gelmiyorum."
Dedim ve gözlerine daha fazla bakmak istemediğim için, - bakarsam bayılma ihtimalim var çünki- Başımı çevirdim.
"Bence gelmen lazım."
Dedi.
"Bence gelmemeliyim."Bıkkınlık nefesini verdi. Ve arka ceplerinden birinden bişiler çıkardı.
Sonra aklına birşey gelmiş gibi açtı gözlerini.
"Düzgün düzgün sana bir hap versem içmezsin değil mi?"
He amk ver de içeyim. Safmışım gibi sorduğu soruya bak. Başımı salak mısın sen demek ister gibi hafif yana yatırdım.
"Tabiki içmem. Pardon mavili bey, ordan saf biri gibi mi gözüküyorum?"
Hapı ağzına attı birden. Ne yapmak istediğini anlamadım ve garip garip yüzüne baktım. Sonra neden kaçmaya çalışmıyorum amk diye düşünüp çırpınmaya çalıştım. Ama bütün vücudu benimkinin üstündeydi ve hareket etmeme izin vermiyordu.
"Bak. Birazdan yapacağım şey, benim isteğimle değil. Zorunda bıraktın."
Dedi. İçime dolan hafif korkuyla kaşlarımı çattım. Konuşmak istemiyordum ama konuşmak beni rahatlatan birşeydi. Yani,
"Onu bunu bırak sen kalkmayı düşünm-"
Daha cümlemi bitiremeden ağzıma yapışınca, ilk başta ne yapıyor bu manyak? Amk sapığı gibi şeyler düşünürken ağzıma itilen hapla ne yapmak istediğini anladım.
Bilincim kapanmaya başladı. Sıçayım böyle işe. Artık böyle bir tesisten kaçamayacağımı anladım ve kendimi bıraktım. Amaa. Tabiki son cümleyi ben söyleyeceğm.
"Mavili bir dünbük tarafından öpülmedik demeyiz artık."
Dedim ve bilincim tamamen kapandı.
.
.
.
______________________________Uzun süre sonra güzel bölümlerden biri. Sizce Nasıldı?
Dediğim gibi bu bölümün birazcık daha farklı hali ve Safir'in ağzından anlatılmış hali benim Safir adlı kitabımın 55. Bölümünde mevcut.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boş Kafes (bxb)
Novela JuvenilRenk pigmentleri bozuk bir çocuğun yaşadıkları anlatılır. -kırmızı göz ve mavi saçla toplum içinde 'katil şirin' yada 'vampir' olarak çağırılırdı. Ara sokaklarda dolaşır, herkes ondan korkardı. Korkulacak birşey yoktu aslında. Masumlara dokunmaz...