oy ve yorum istiyorummmm
bu kadar zor olmamalı🫠ikili, semih'in odasında geçirdiği o romantik ve semih'e kalırsa duygusal olarak oldukça inişli çıkışlı olan o anlardan sonra zar zor da olsa antrenmana gidebilmişlerdi. otelden çıkıp otobüse gidene kadar ikisinin de yüzlerinde şapşal bir sırıtış olduğunu fark eden barış alper ise bu gerçeği fark etmesiyle kafasını iki yana sallayıp, kendisini engelleyemeden sesli bir şekilde kıkırdamış ve antrenman yapacakları tesise gidene kadar semih'e neye güldüğünü açıklamak zorunda kalmıştı.
o andan sonra çabucak geçen saatler sonucunda, maç vakti gelivermişti. ikili antrenman esnasında birbirlerini görse de birlikte pek vakit geçirememişlerdi.
ve şimdi soyunma odasında milli takım formalarını üstlerine geçiren takım, hollanda ile yapacakları maç sonrasında bu turnuvaya devam edip etmeyeceklerine karar vereceklerdi. herkes istiyordu, merih'e verilen ceza sonrasında yüzler itiraf etmek istemeseler de gergindi.
semih bu maçta da ilk onbir de olmamasının verdiği hüzünle ceketinin fermuarını sonuna kadar çekti ve kramponlarını giymeye devam etti. en azından barış alper oynayacaktı, onun iyi bir performans göstereceğine emindi.
bacaklarının arasına giren bedenle kafasını hafifçe kaldırdı, düşüncelerinden sıyrıldı ve çakma sarışınını gördü. onu görünce aydınlanan yüzü, barış alper'in de gülümsemesini sağladığında semih alttan bakışlarla oğlana baktı ve gülümsemeye devam etti. barış kafasını hafifçe etrafa çevirdi ve çevredeki insanların dikkatinin onlarda olup olmadığını kontrol etti hızla.
merih, aldığı ceza yüzünden oldukça üzgün ve bir o kadar da sinirliydi; bir köşede öylece oturuyor, etrafındaki insanlara boş boş bakıyordu. hakan, bir elini merih'in omzuna atmış onu keyiflendirecek şeyler söylüyordu ve arda da abilerini gülümseyerek izliyordu.
odadaki konuşmadan beri, barış alper ile tatmin edici bir şekilde görüşüp, konuşamayan semih için daha kötü bir şey varsa o da bu turnuvanın yorucu temposunun semih'in de mentalini kötü etkilemiş olmasıydı. fakat tüm bu yorucu tempoya rağmen her nasılsa bunu fark eden barış alper ise ona kendisini daha kötü hissettirebilecek olan her şeyi semih'e belli etmeden engellemeye çalışıyordu, mesela az önce hamit altıntop'un olası bir semih eleştirisini, barış alper, hamit daha konuşmadan engellemişti.
semih sessiz kalmayı tercih ederek minnettar olmuştu.
"iyi misin?" diyerek bir elini semih'in yanağına koyup hafifçe okşayan barış alper, semih'in gözlerinin dolmasına neden olacak kadar şefkatliydi. oğlanın eline yanağını yasladı ve kafasıyla onayladı. sürekli yanı başında bitiverip, henüz kendisinin bile fark etmediği şeylerden kendisini koruması ya da üzülmemesi için çaba sarf etmesi semih'i deli gibi etkiliyordu.
"iyiyim." dedi ve kafasını hafifçe çevirerek dudaklarını barış'ın eline bastırdı. barış, semih'in bu hareketiyle yarım ağız gülümserken elini yavaşça çekti ve kafasıyla kapıyı gösterdi. "hadi gidelim ve kazanalım. sarışınım benim."
***
kazanamamışlardı.
hollanda karşısında her ne kadar son ana kadar savaşsalar da, kaybetmişlerdi.
montella, son üç dakika kaldığında, oyuna semih'i sokmayı ve maçın başından beri kötü olan kenan'ı çıkarabilmeyi ancak akıl edebilmişti. semih'in, kenan ile hiçbir problemi yoktu; semih çocuğun zor zamanlardan geçtiğini anlayabiliyordu ve böyle anlarda performansının düşmesi normaldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dibine kadar | semih & barış a.
Fanfictionbarış alper, semih'i, hiç kimsenin daha önce anlamadığı kadar iyi anlamıştı. bu kitaptaki tüm karakterler ve olayların gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. tamamen hayal ürünüdür.