0.1

2K 202 129
                                    

yorumlarınızı okumak istiyorum
🎀🎀🎀🎀🎀🎀🎀

barış alper ile aramızda geçen aşırı derecede tuhaf olan o sohbetin üzerinden birkaç gün kadar geçmişti.

avusturya maçında mert abinin son dakika kurtarışıyla son derece güzel bir galibiyet almış, keyifli bir şekilde hollanda maçı için hazırlanmaya başlamıştık. içten içe, yine oynamayacağımı, oynatılmayacağımı bilsem de yapmam gereken tüm hareketleri eksiksiz yerine getirmeye başladım. benim işim buydu, bana ne zaman ihtiyaç duyulacağını bilemezdim ancak her zaman hazır olmalıydım.

arda'nın bana gönderdiği topu, solumda duran kenana yolladım ve onun da hakan abiye gönderişini seyrettim. her ne kadar bedenen burada, takım ile birlikte antrenman yapıyor olsam da aklım hâlâ çakma sarışındaydı.

barış alper ile aramızda geçen sohbete gelecek olunursa, ki aslına bakarsanız, sohbetimizin tuhaf olduğu gerçekten söylenemezdi, yüzüne karşı söylediğim her şeyde tamamiyle samimiydim. oldukça zor zamanlar geçirmiştim, cenk ve mert abi bile ne kadar kötü hissettiğimi fark etmezken yanıma gelip nasıl olduğumu soran kişi her zaman barış olmuştu.

tuhaf olan şey o an barış alper'in kalbinin bana ve benim hareketime karşı verdiği reaksiyondu.

utanıyordum.

utandığım için de son üç gündür ondan kaçıyordum.

ki bu kaçış, tüm kampı barış ile götle don gibi bir arada geçiren benim için oldukça zor, etrafımızdaki insanlar için ise ilginç olmuştu. biliyordum, kimse karşıma geçip neden üç gündür barış ile gerekmedikçe konuşmadığımı sormuyordu, ama merak ediyorlardı, emindim.

ben tüm utancımla ondan ışık hızıyla kaçarken, ona asla bakmaz iken, benim aksime barış alper'in arada bana olan kaçamak bakışlarını yakalıyordum.

gerçi pek kaçamak olduğu söylenemezdi.

bugün kahvaltıya indiğimizde tabağına koyduğu yiyecekleri tabağına bakmadan, ki bunu yaparken bana bakıyordu, koyduğu için çoğunu yere dökmüştü ve kerem'den allah'ın nimetlerini yere döktüğü için koca bir azar işitmiş, kafasına bir tokat yemişti.

ben ise bu olay yaşanırken gülmemek için yanaklarımı dişlemek zorunda kalmıştım.

her ne kadar utansam da, biliyordum ki utanmam gereken bir şey yapmamıştım, kalp atışları hızlanan kişi ben değildim, o'ydu. sadece o anki atmosfer tuhaf hissettirmişti işte.

kimilerine kalırsa abarttığım düşünülebilirdi lâkin ben o an ki pozisyonumuzun hiç normal olmadığını düşünüyordum. mesela emrecan, benim barış'a yaptığım o basit teması bana yapsa, kalp atışlarımın hızlanacağını ya da düzensizleşeceğini zannetmiyordum.

tuhaftı işte.

konduramıyordum da barış'a öyle bir şeyi.

bilmiyordum.

tamamen yanlış anlaşılabilecek bir hareketti onunkisi.

barış alper'i birkaç yıldır tanıyordum, benden büyüktü, abi olarak gördüğüm insanı yanlış anlayabileceğimden, yanlış anlamış olmaktan korkuyordum. eğer gerçekten öyle bir şey varsa, nasıl düzeltebileceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. bana burada iyi gelen tek insan barış alper iken onu kaybetmek istemiyordum.

kalbinin öyle atmış olmasını artık tamamen anın atmosferine bağlıyordum.

evet.

ihtimaller arasında bile olamazdı düşündüğüm şeyler.

dibine kadar | semih & barış a.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin