6. Rambo

858 29 14
                                    


"Ceren, yavaş ol yavrum," diyerek Ceren'in elinden tuttum. Asansörden apartmanımıza doğru ilerlerken, Ceren'in hafif adımları bile onun ne kadar yorgun olduğunu gösteriyordu. Bir haftadır hastanede yatıyordu ve nihayet bugün eve dönüyordu.

"Bal, beni çok yoruyorsun," diye söyleniyordu Ceren, bitkin sesiyle.

Gülümsedim ve hafif bir şaka yapmak istedim. "Seni buradan bir iterim, merdivenlerin altında kalırsın kızım," dedim, hafifçe gülümseyerek.

O süre zarfında annemle birlikte apartmanı düzeltiyorduk. O geceki kavgada Ali her yeri kırıp dökmüştü ve salondaki halımız Ceren'in kanıyla adeta batmıştı. Evin her köşesi, yaşanan dehşeti hatırlatıyordu. Ama biraz da olsa apartmanı yine normale dönüştürmeyi başarmıştık.

Nihayet dün, Ali Üsküdar'da tutuklanmıştı. Bu içimi biraz olsun rahatlatıyordu.

Kapıyı açıp içeri girdiğimizde annem, Ceren'i karşılamak için kapıda bekliyordu. "Hoş geldin canım," dedi annem, gözlerinde hem mutluluk hem de hüzün vardı.

Ceren, annemin kollarına sarıldı. "Hoş bulduk Firuze teyze," dedi, hafifçe gülümseyerek. Annem, Ceren'in yüzünü okşadı ve onu içeriye doğru yönlendirdi.

"Gel, biraz dinlen. Sana en sevdiğin yemeği yaptım, dolma," dedi annem, Ceren'i koltuğa oturtarak. Ceren, koltuğa çöktüğünde yüzündeki yorgunluk belirgindi. Etrafı süzüyordu; o gece olanlar aklına gelmiş olmalı ki gözleri yaşarıyordu. Saçını okşayarak, "Her şey geçecek," dedim.

Annem mutfağa masayı hazırlamaya gittiğinde, Ceren bana döndü.

"Barış'ın sana açılması için benim ölmem mi gerekiyordu?" dedi sırıtarak ve gerçekten içten içe gülüyordu.

"Saçmalama Ceren!" diye biraz kızdım ona ama şaka yaptığını da biliyordum, şapşalın. Ona olanları anlatmıştım ama inanmamıştı.

"Sevgili olduğunuza daha inanamıyorum," dedi alaycı bir şekilde.

Bu lafı beni biraz düşündürdü. Aslında sevgili olduğumuzu hiç bir zaman konuşmamıştık.

"Sevgili değiliz daha," dedim Ceren'e hatırlatarak. Ceren gözlerini devirdi.

"Değilsiniz, değilsiniz," diyordu alaylı bir şekilde. "Peki, o zaman Barış senin yanında neden sudan çıkmış balığa dönüyor?" sırıtıyordu.

"Bilmiyorum Ceren," dedim dürüstçe. Gerçekten bu çocuk neden heyecanlanınca bi başka oluyordu?

Ceren, bana ciddi bir bakış attı. "Bal, Barış seni gerçekten seviyor. Bunu görebiliyorum. Sen de onu seviyorsun, ama korkuyorsun. Geçmişte yaşadıkların seni hala etkiliyor olabilir, ama bazen risk almak gerekiyor."

"Belki haklısın," dedim yavaşça.

O anda annem, mutfaktan seslendi. "Kızlar, yemek hazır! Hadi, sofraya gelin."

Mutfağa vardığımızda annemin hazırladığı sofra karşısında şaşkınlıkla durakladık. Sofra, adeta bir ziyafet gibi doluydu. Sanki padişah gelecekmiş gibi özenle hazırlanmıştı.

"Anne sen ne yaptın," dedim, yanağından makas alarak. "Döktürmüşsün resmen."

"E güzel kızlarıma en güzel sofralar," dedi annem, gülümseyerek. Masaya oturduk ve sıcak, sohbet dolu bir akşam yemeği geçirdik.

Yemek boyunca bol bol güldük, geçmiş anılarımızdan bahsettik. Annem, bizi neşelendirmek için elinden geleni yapıyordu. Ceren de o enerjiyi almış gibiydi, keyfi yerine gelmişti.

Yemekten sonra Ceren, "Bugünkü maçı izleyelim mi?" diye sordu heyecanla.

"Off, Ceren, zaten çalışmıyorum, biraz kafa dinleyebiliyorum boş zamanımda, bir de maç mı izleyeceğim," dedim, sahte bir şikayetle. Aslında izlemem gerekiyordu, sonuçta işim ve sonradan kesintileri izlememek için bu bana zaman kazandırabilirdi işimde.

Media Duties +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin