16. Merzifon Eşeği

360 24 9
                                    

Giresun'daki kazadan sonra, her şey bir karmaşaya dönüşmüştü. İkimiz de yorgun, bitkin ve hala sarsılmış haldeydik. En yakın araba kiralama ofisinden bir araba kiraladık ve Rize'ye doğru tekrar yola koyulduk. Barış direksiyon başında sessizdi, ben ise yan koltukta düşüncelerime gömülmüştüm. Kaza sonrası sessizliğimiz daha çok anlaşmazlıkların gölgesi gibiydi. Her şey birbirine girmişti ve ne düşüneceğimi bilemiyordum.

Yolda telefonuma bakarken, sosyal medyanın çoktan olayları abartarak yaydığını fark ettim. Ekranda büyük harflerle yazılmış bir başlık dikkatimi çekti:

"MİLLİ TAKIM FUTBOLCU BARIŞ ALPER YILMAZ, UZUN SÜREDİR SEVGİLİSİ OLDUĞU İDDİA EDİLEN ESKİ MUHABİR BAL ALTUN İLE GİRESUN'DA ARABA KAZASI GEÇİRDİ!"

Bir an için içimde bir öfke dalgası yükseldi. "Uzun süredir sevgilisi olduğu iddia edilen," diye tekrarladım sessizce, kendi kendime. Kafamı bu saçmalıklara karşı çaresizce salladım. Çocuğumuzu bekliyorduk, birlikte hayatımızı kurma planları yapıyorduk ama hala insanlar ilişkimizin gerçeğini anlamaktan acizdi. Onlar için hâlâ belirsiz bir "iddia"dan ibarettik.

Telefonu kaydırarak başka bir habere baktım:

"FUTBOLCU BARIŞ ALPER YILMAZ VE SEVGİLİSİ BAL ALTUN, DÖRT AYLIK İLİŞKİLERİNİN ARDINDAN ARABA KAZASINDA AYRILDILAR!"

Bu haber karşısında istemsizce güldüm. Dört aylık ilişki mi? Bizi sadece sevgili olarak görmek isteyenler şimdi bizi sevgili yapıp ayrılmamızı hızlandırmışlardı. Amatörler, diye düşündüm ve tekrar kafamı salladım. Bu insanların bizim hayatımız hakkında ne kadar az şey bildiğini düşündüm. Ama komik olan şu ki, onlar için birer hikayeden ibarettik. Gerçek insanlar, gerçek duygular, gerçek bir gelecek inşa etmeye çalışan iki insan değil, sadece birer dedikodu malzemesi.

Tam o anda Barış'ın sesi beni gerçek dünyaya geri çekti. "Ne sırıtıyorsun telefona bakarak?" Sesi sinirliydi, öfkeyle karışık bir merak vardı. Onunla hala konuşmuyordum, aramızdaki gerginlik hala havada asılıydı. Ama Barış, sabırsızca bir hareketle telefonumu elimden kaptı. "Ayı!" dedim sadece, eline vururken. Sinirliydim ama içimdeki kırgınlığı dile getiremiyordum. Kaza sonrasında hissettiğim korku, öfke, çaresizlik... Tüm bunlar birikmişti ve Barış'ın şu anda benimle ilgilenmek yerine saçma sapan haberlere kızmasına şaşırıyordum.

Barış'ın kaşları çatılmış, bakışları iyice sertleşmişti. "Ayrılma haberleri çok hoşuna gitti galiba Bal Hanım," dedi alaycı bir tonla. O an sesinde bir kırgınlık hissettim, öfkesi kadar derin bir üzüntü de vardı. Telefonu kucağıma fırlatırken yüzünde beliren ifade beni derinden sarstı. O an, onun içindeki karmaşayı görebiliyordum; ne kadar incindiğini fark ettim.

"Seninle konuşmuyorum, dağ ayısı." dedim sadece öfkemi dile getirerek.  "Bende seninle konuşmuyorum zaten, salak!" diye karşılık verdi. Bu kadar basit ve çocuksu bir kelimenin arkasında yatan o derin duyguları anlayabiliyordum. Onun için "salak" demek, beni ne kadar sevdiğini ama aynı zamanda ne kadar korktuğunu ifade etmenin başka bir yoluydu. "Sensin salak," diye içimden söylendim, ama aslında bu çocukça atışmanın ardında onun beni ne kadar önemsediğini anlamaya çalışıyordum.

Sonra birdenbire sesi değişti, tonu daha ciddi ve kırılgan bir hale büründü. "Çok istiyorsun dimi ayrılmayı," dedi, bu cümlede sadece bir soru değil, aynı zamanda kendi kendine bir tespit vardı. Şaşkınlıkla ona baktım. "Ne saçmalıyorsun Barış Alper?" dedim, gözlerimi devirerek, ama o an aslında bu kadar basit bir sorunun ardında yatan derin korkuyu fark ettim.

Barış, ani bir hareketle eliyle çenemi tuttu, gözlerimi ona dikmemi sağladı. "Bana gözlerini devirmeyi bırak," dedi, sesi titrerken. "Benden ayrılmak istiyorsun, o özgür, yurt dışı seyahatli, deli hayatına geri dönmek istiyorsun, değil mi?" diye sordu, sesi neredeyse bir fısıltıya dönüşmüştü, ama içindeki kırgınlığı açıkça hissedebiliyordum.

Media Duties +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin