20. Son

395 22 3
                                    

Mutfakta Türk kahvesinin kaynamasını beklerken, aklımda yalnızca birazdan içeceğim kahvenin kokusu vardı. Tam o sırada, arkamdan gelen iki kolun belime sarılmasıyla irkildim. Ama o dokunuşu tanıyordum; bu, Barış'tı. Bir şeyler söylemek istedim, ama omzuma kondurduğu yumuşak öpücükler tüm kelimeleri unutturdu. "Barış!" dedim, sesimde uyarı tonlaması vardı, ama kalbimdeki çarpıntı onu kucaklamaya hazırdı.

O ise uyarımı hiç dinlemiyordu. Boynuma doğru yavaş yavaş inen öpücüklerle beni kendine daha da çekti. "İçeride Alara var," dedim, bu sefer fısıldayarak, çünkü nefesimin kesildiğini hissediyordum. Ama o yine umursamadı, sanki bu anı kaybetmek istemiyormuş gibi daha da yaklaştı. "Uyudu o," dedi kısaca, sesi o kadar rahattı.

"Uykusu hafif onun," dedim, içimdeki endişeyi saklamaya çalışarak, ama o an gözlerine baktığımda, her şeyin bir anda anlamsızlaştığını hissettim. Kendimi ona döndüm ve gözlerine baktım, elleri belimi sımsıkı kavrıyordu.

Barış bir eliyle nazikçe gözlerimin önüne düşen saçımı kulağımın arkasına aldı. Gözlerini hafif kısarak, dramatik bir şekilde başını salladı. "Nasıl hiç yaşlanmadın? Yoksa..." dedi, sesini alçaltarak ve ciddiyetini korumaya çalışarak, "botox mu yaptırıyorsun?"

Bir an duraksadım, şaşkınlıkla ona baktım. "Botox mu?" dedim, gözlerimi kocaman açarak. "Cidden mi Barış? Sen ciddi ciddi bunu mu düşündün?"

Barış, sanki gerçekten derin bir sırrı çözmüş gibi başını salladı, sahte bir bilgelik ifadesiyle. "Tabii ki! Baksanıza, yüzünde tek bir çizgi yok! Yani, başka ne olabilir ki? Kesin botox! Ya da belki de... yoksa dolgu mu yaptırıyorsun?" dedi, yüzünde sinsi bir gülümsemeyle.

Kahkahalarımı tutamayarak, koluna hafifçe vurdum. "Barış, yok artık! Dalga geçme, vallahi botox yaptırmadım! Bu doğal güzellik, anladın mı?" dedim ve ellerimi boynuna doladım.

Barış abartılı bir şekilde gözlerini devirdi, sanki bu söylediklerime inanmıyormuş gibi. "Hah, tabii tabii! Herkes öyle der. Ama bil ki ben senin sırlarını çözdüm, Bal Hanım! Hem kim bilir, belki gizli bir botox uzmanı falan tanıyorsundur da söylemiyorsundur." Bana biraz daha yaklaştı sanki yüz hatlarımı icelemek istiyormuş gibi.

Ben iyice gülme krizine girerken, Barış ellerini havaya kaldırıp sahte bir teslimiyetle, "Tamam tamam, inandım, doğal güzellikmiş... Ama bir gün bu botox meselesini açığa çıkaracağım, gözüm üstünde!" dedi, göz kırparak anlımı öptü.

Ah bu hareketi beni daha seneler öncesi gibi eritiyordu...

Tam o anın tadını çıkarmaya çalışırken, mutfaktaki kahve taşmaya başladı. Arkamdaki ocaktan gelen cızırtı sesiyle irkildim. "Ah, Barış, senin yüzünden kahvem yandı!" diye söylendim, ama sesimdeki şikayet aslında memnuniyetle karışmıştı. Bu tür küçük aksilikler bile, onunla birlikteyken tatlı bir anıya dönüşüyordu.

Barış kahkahasını tutamadan beni hafifçe kenara çekti. "Tamam, tamam, sen geç içeriye, ben ikimize yeni bir kahve yaparım, aşkım" dedi, ocağa doğru eğilip ciddiyetle işine odaklandı. Onun bu anlık ciddiyeti bile içimi ısıtıyordu; küçük şeylerde bile bu kadar ilgili olması, yıllardır değişmeyen bir özelliğiydi.

Ona güvenle baktım, ama yine de içim rahat etmedi. "Evi yakma tamam mı?" dedim, mutfaktan çıkarken gülümsememi saklayamadan. Bunu söylediğimde Barış, arkasından gelen ses tonuyla sanki ciddi bir meseleymiş gibi, "Şımarık" diye söylendi, ama sesinde o tanıdık gülümsemeyi duymamak imkansızdı.

#

Barış'ın kahvaltı masasındaki sorusu, sabahın sakin atmosferini bir anda sarsmıştı. "Niye bu çocuk gay mi?" diye sordu, sesinde hem şaşkınlık hem de ciddi bir merak vardı. Alara'nın yüzü anında kıpkırmızı oldu; utanma, öfke, hayal kırıklığı hepsi bir arada yüzünde belirdi. "Off, baba!" diye iç çekti ve kaçınılmaz olarak gözlerini devirdi. "Hayır, baba, sadece futbolla ilgilenmiyor. Sadece ders çalışmak için geliyor," dedi, kaşığıyla tabağındaki omleti karıştırarak, sanki bu kahvaltı aniden dünyanın en büyük sorunu haline gelmiş gibi.

Media Duties +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin