3. Ship

751 27 3
                                    


Serin bir sabahın huzuruyla mutfakta kahvemi yudumlayarak güne başladım. Kahvenin sıcak buharı yüzümü okşarken, Ceren'in mutfak masasının başında notlarına gömülmüş olduğunu gördüm. Masanın üzerinde dağılmış kitaplar ve defterler, onun tıp öğrencisi olarak ne kadar yoğun çalıştığını bir kez daha hatırlattı bana. Bugün ofiste birkaç işim vardı, genelde evden çalışsam da bugün ofiste bulunmam gerekiyordu.

Planlarımızın iptal olduğunu Ceren'e söylemiştim. Neşeli ve destekleyici bir arkadaş olarak, sahte bir üzüntüyle beni teselli etmeye çalışıyordu.

"Ah ah, çok kötü oldu bu ya," dedi, gözlerini notlarından kaldırmadan.

"Yaaa, çok mu üzüldünnnn?" dedim, abartılı bir ses tonuyla cevap vererek. Gözlerimle gülümsemeye çalıştım.

Ceren, başını salladı ve gözlerini tekrar notlarına çevirdi. "İstersen öğlen yemeği için buluşabiliriz," diye bir teklif sundu, ciddiyetini bozmadan.

"Aslında, olur," dedim, başımı onaylar şekilde sallayarak.

"Öğlene kadar moralin düzelir inşallah," dedi, sesinde bir parça umutla.

Gözlerimi devirdim. Ceren'in ne kadar haklı olduğunu biliyordum, ama Barış ile ilgili olan durumum moralimi gerçekten bozuyordu.

"Bal, ciddiyim. Barış yüzünden bütün gün somurtacak mısın? Sana baştan beri diyorum, bu adam seninle sadece eğlenmek için görüşüyor," diye sitem etti, sesi ciddi ve biraz da kızgındı.

"Biliyorum, Ceren," dedim, iç çekerek. "Ben de bu süre içinde ona daha yoğun duygular besleyeceğimi düşünmemiştim. İlk defa bir erkekle ilişki yaşamıyorum sonuçta."

Ceren, notlarından başını kaldırdı ve bana doğrudan baktı. "Evet, ilk defa bir erkekle ilişki yaşamıyorsun, ama ilk defa profesyonel hayatını ve özel hayatını ayıramayacak bir konuma getirdin. Bu sana zarar veriyor," dedi, sesinde hafif bir kızgınlık ve endişe vardı. "Barış seni hak etmiyor."

Mutfak, sabah güneşinin hafif ışıklarıyla aydınlanmıştı. Ceren'in yoğun çalışması, hem disiplinini hem de azmini gösteriyordu. Ben ise kahve fincanımı masanın üzerine bırakıp bir an düşündüm. Ceren'in söyledikleri tamamen doğruydu ve bu gerçekler yüzüme tokat gibi çarpmıştı.

Ceren gözlerini masadan kaldırdı ve bana dikkatle baktı. "Barış'ın seni nasıl etkilediğini görüyorum, Bal. Onunla ciddi bir ilişki düşünüyorsan her çağırdığında köpek gibi yanına gitmeyi bırakmalısın. Biraz onun çabalamasını sağla. Sana gerçekten diyorum, o senden aslında hoşlanıyor ama senin için çok bir çaba sarf etmek zorunda kalmadığı için seni kolay yem olarak görüyor. Seni gerçekten tanımak, seninle derin bir bağ kurmak istiyorsa biraz naz yap."

Ceren'in gözlerinde bariz bir endişe vardı. "Bal, seni korumak istiyorum," dedi, sesi yumuşak ama kararlı. "Bu şekilde devam edersen, sadece kendine zarar verirsin. Sen daha iyisini hak ediyorsun."

Derin bir nefes aldım ve içimi çekerek cevap verdim. "Bizim dinamiğimiz bu şekilde, Ceren. Ve onun gerçekten benimle daha derin ve ciddi bir ilişki düşündüğünü sanmıyorum..." dedim, içimde bir buruklukla.

Ceren kaşlarını çattı. "Belki de ona gerçekten ne istediğini göstermek gerekiyor, Bal. Eğer sen kendine değer vermezsen, Barış da sana hak ettiğin değeri vermez. Kendi değerini bilmelisin."

Kafamı salladım, Ceren'in haklı olduğunu biliyordum. Ancak bu durumdan nasıl çıkacağımı, Barış'a nasıl mesafe koyacağımı kestiremiyordum. "Ama onunla mesafe koymak, onu kaybetmek demek olabilir," dedim, endişeyle.

Media Duties +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin