14. Çerçeve

360 26 14
                                    

O an her şey ağır çekimde gibiydi. Emine Hanım, sessizce hıçkırarak gözyaşlarını tutamıyordu. "Ay, bu da mı gelecekti başımıza..." diye mırıldanırken, elleriyle göğsüne vuruyordu. Sanki acısını daha derinden hissettirmek istercesine. İçimde bir şeyler paramparça oldu. O an, onun acısını ya da öfkesini yatıştıracak hiçbir şey olmadığını anladım. Ne desem nafile olacaktı. Gözlerim doldu, ama yaşlarımı tutmak için içimdeki gücü zorladım.

"Barış, bunu bize nasıl yaparsın?" diye bağırdı, sesi çatlak ve titrek. Oğluna bakışı, hem öfke dolu hem de derin bir hayal kırıklığı taşıyordu. Ellerini göğsüne vurarak acısını ifade etmeye çalışıyor, ama bu sadece durumu daha da zorlaştırıyordu. O an, kendimi suçlu hissettim. Tüm bunların sebebi bendim. Ya da en azından öyle hissediyordum.

Barış, sessizdi. Adeta donmuş gibiydi, ne diyeceğini bilemiyordu. Gözlerindeki çaresizliği görebiliyordum. Elini sımsıkı tuttum, ama ne söyleyeceğimi ben de bilmiyordum. Kendimizi savunmak istesek de, Emine teyzenin bu duygusal patlaması karşısında kelimeler boğazımızda düğümlenmişti.

"Oğlum, bir şey desene!" diye bağırdı Salih amca, sesinde hem öfke hem de hayal kırıklığı vardı. Yüzü kıpkırmızıydı, damarları belirginleşmişti. Ceren, Emine teyzeyi sakinleştirmeye çalışırken, tansiyonunu ölçmeye çalışıyordu. Emine teyze baygın bir şekilde koltuğa yığıldı. Ceren'in yüzündeki endişe, durumu daha da zorlaştırıyordu. Bu bir kabustu, ve ben uyanmayı bekliyordum, ama uyanış hiç gelmeyecekti.

Barış, yanında sessizce oturan bana dönüp bakıyordu. Gözleri kıpkırmızı, yüzü öfkeden ve çaresizlikten yanıyordu. Sanki bir çıkış yolu arıyordu, ama bulamıyordu. Beni korumak istiyordu, bunu gözlerinden okuyabiliyordum, ama ailesinin önündeki bu duvarı nasıl aşabileceğimizi bilemiyordu. Sadece elimi tuttu ve boşluğa bakarak durdu.

"Lan eşek!" diye bağırdı Salih amca, öfkesini daha fazla tutamayıp. "Hiç mi düşünmedin ailem ne yapar, ne der, ne eder diye? Hiç mi akıl etmedin?" Sesi, yankılanırken kalbim yerinden çıkacak gibi oldu.

Barış, sessiz kalmaya devam etti. Gözleri doldu, ama tek kelime etmedi. Belki de, bu durumda ne söylerse söylesin doğru olmayacağını biliyordu. Kerem, bir kenarda Barışın babasını zor tutuyordu. Eğer tutmasa, belki de Salih amca, Barış'ın üzerine yürüyecekti.

O an, her şeyin üzerime çöktüğünü hissettim. İçimde biriken gözyaşları, sadece Barış'ın yanında dimdik durabilmek için akmıyordu. Ama kalbim paramparça olmuştu. Hayal ettiğimiz o mutlu gelecek, bir anda bu duygusal fırtınada kaybolup gitmişti. Barış'ın elini bırakmamaya, onun yanında durmaya devam ettim. Ama içimdeki korku, acı ve suçluluk hissi, her geçen saniye biraz daha büyüyordu.

Karnımdaki kramplar, zihnimdeki tüm düşünceleri dağıtacak kadar yoğundu. Acı o kadar keskin ve derindi ki, gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Dayanamaz hale geldiğimde Barış bana döndü, gözlerinde derin bir endişe ve şaşkınlık vardı. Onun bana böyle bakması, içimdeki acıyı bir kat daha artırıyordu. Göz yaşlarımı silerken, "Lütfen ağlama, her şeyi düzelteceğim" diye fısıldadı. O an, bu karmaşanın ortasında sadece ikimizin duyduğu bir dünyadaydık. Sözleri, sanki içimdeki fırtınayı biraz olsun dindirmeye çalışıyordu. Onun yanımda olması, bu korkunç gecede tek dayanağımdı. Ama aynı zamanda bu kadar güçsüz ve savunmasız hissetmek, beni derin bir çaresizliğe sürüklüyordu.

Her ne kadar Barış'ın yanında olsam da, içimde bir boşluk vardı; sanki bu boşluk giderek büyüyordu ve beni içine çekiyordu. Barış'a güveniyordum, onun her şeyi düzelteceğine inanmak istiyordum ama bu durumda ne kadarının elimizde olduğunu bilemiyordum. Hem kendim için hem de karnımdaki bebek için derin bir korku hissediyordum. Kramplar sadece fiziksel acı vermekle kalmıyordu, aynı zamanda zihnimi de tutsak alıyordu.

Media Duties +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin