17. Yayla

328 21 26
                                    

Yelda arabadan indiği anda, arabada kalan hava ağırlaşmıştı. Bal, yüzünü bana çevirdi, gözleri kısık, güneşin altında yemyeşil parlıyordu. Sesi titreyen bir kararlılıkla sordu: "Soruma cevap ver, Barış Alper. Halime kim?"

Bir an ne diyeceğimi bilemedim. İçimde bir yerde, bu konuyu hiç açmamış olmanın verdiği bir huzur vardı ama aynı zamanda Bal'ın nasıl öğrendiği sorusu beynimi kemiriyordu. "Sen... sen Halime'yi nereden biliyorsun?" diye zorla sorabildim.

Gözleri dolmuştu, ama o gözyaşlarını akıtmamak için direndi, dudaklarını ısırdı. "Barış Alper, rüyanda onu sayıklıyordun," dedi. Bir an için gözlerini benden kaçırdı, ama hemen tekrar bana döndü, yüzünde öfke ve acı dolu bir ifade vardı.

Bir süre sessizlik çöktü üzerimize. Bal'ın yavaş yavaş içindeki hüzün ve öfke kaybolurken, yerini daha derin bir acı kapladı. "Halime benim eski nişanlım," dedim nihayet. Sözcükler boğazımdan zorla çıktı, sanki her kelime Bal'a daha fazla acı verecekmiş gibi hissediyordum.

Bu cümle ona ağır geldi, gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı, ama gözyaşlarını silmedi. Ellerini yüzüne kapadı, derin derin nefes alıyordu. "Allah seni bildiği gibi yapsın Barış Alper," diye hıçkırarak söyledi ve ellerini yüzünden çekip, yaşlarını sildi.

"Olayı yanlış anlıyorsun," diye eklemek istedim, ama sözümü kesti, gözleri artık acıdan kırmızılaşmıştı. "Eski nişanlını rüyanda görüyorsun hem de ben seni öperken. Bunu nasıl yanlış anlıyor olabilirim ki?" dedi. Sesi kırılmıştı, sanki her kelimeyle biraz daha yıkılıyordu.

Derin bir nefes aldım, onun ellerini tuttum, ama o ellerini hızla geri çekti. "Bak, Bal," dedim, "rüyamı sana anlatayım, lütfen dinle. Her şey sandığın gibi değil." Gözlerinde beliren hafif bir merakla bana baktı. "Anlat," dedi kısa ve kesin bir sesle.

"Tamam," diye başladım, ama ne diyeceğimi toparlamak zordu. Sanki her sözcükle, Bal'ı biraz daha kaybedecekmişim gibi hissediyordum. "Halime," dedim yutkunarak, "benim eski nişanlım. Ankara'da yaşarken nişanlandık. O da bizim yayladan, aslında görücü usulüyle tanıştık. Yani, ailelerimiz böyle uygun gördü ve biz de karşı gelemedik. Ona aşık değildim, Bal, inan bana. Senden başka kimseye aşık olmadım. Halime'ye sadece bir saygım, bir sevgim vardı. Ama bu, gelecekteki karım olacak diye zorunluluktan doğan sınırlı bir sevgiydi."

Bal, anlattıklarımı dikkatle dinliyor, her detayı zihnine kazıyor gibiydi. Aramızdaki gerilimle birlikte, anlattığım her şeyin onu biraz daha sarstığını hissedebiliyordum.

"Sonra..." dedim, boğazım düğümleniyordu, ama devam etmek zorundaydım. "Sonra bir gün, Ankaradayken haber geldi. Halime, başka bir köyden biriyle kaçmış. Onu sevmediğini biliyordum, bu yüzden pek bir beklentim de yoktu. Ama sonrası... sonrası çok kötü oldu."

Bal, bir an için gözlerini kocaman açtı, sanki olacakları tahmin etmek istemiyordu ama gözlerini benden alamıyordu. "Abisi, Halime'yi Trabzon'da bulmuş ve vurmuş," dedim sonunda. Bu cümle üzerine Bal, elini ağzına götürdü, sanki duyduklarına inanamıyormuş gibi gözlerimin içine baktı.

O an, Bal'ın yüzünde beliren şok ve dehşet ifadesi, yaşadıklarının, öğrendiklerinin ağırlığını tam olarak hissettiğini gösteriyordu. İçimde bir yerde, bu anı yaşamamış olmayı diledim.

"Rüyamda bu olanları gördüm. Ve çok saçmaydı seni de gördüm sende Halime'nin yanında ölü yatıyordun" gözlerim sızlamaya başladı. Bal elimi sıkıca tuttu ve sarılmak için bana doğru eğildi. Ona sımsıkı sarıldım ve alını öptüm "Seni kaybetmekten çok korkuyorum Balım. Seni ve çocuğumuzu kaybetmekten çok korkuyorum. Ya sizi koruyamazsam?" Bu sözlerimden sonra daha sıkı sarıldı bana.

Media Duties +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin