11. Aile

414 20 12
                                    


Valizimi taksiciye verdim ve arabanın içine geçtim. Barış da taksinin içine oturduğunda havaalanına doğru yola koyulduk.

"Aşkım, neyin var senin?" diye sordu Barış endişeli bir şekilde, gözlerinde derin bir merak ve endişe.

"İyiyim bebeğim. Sadece yorgunum ve midem rahatsız biliyorsun," dedim hafifçe gülümseyerek, onu rahatlatmaya çalışıyordum. Ama içimdeki huzursuzluk, midemdeki düğüm gibi oradaydı.

Elimi sıktı ve beni kendine doğru çekti. "İstersen önce bir doktora gidelim?" diye önerdi, sesi yumuşak ve şefkat doluydu.

Kafamı salladım ve hayır dedim. "Gerek yok Barış. Sadece eve gitmek istiyorum." Saçımı öptü ve sessizce yanımda oturdu.

İstanbul'a indiğimizde, eve varmak için sabırsızlanıyordum. Ceren'e anlatacaklarım vardı ve içimde biriken heyecanı paylaşmak istiyordum.

"Tamam, yorgunsun anlıyorum ama akşam dışarıya çıkalım. Yemeğe gidelim lütfen," dedi Barış dudaklarını büzerek. Onun bu haline dayanamazdım.

"Tamam aşkım, gideriz," dedim, aslında hiç halim yoktu ama onu da kırmak istemiyordum. Barış'la vedalaştıktan sonra apartmana girdim ve evime çıktığımda çok derin bir nefes aldım. Evimin huzurunu, güvenini hissediyordum.

"Cereeeennn?" diye ünledim odalara. "Balkon!" diye cevap verdi. Ben balkona doğru yöneldim. Ceren'e sıkıca sarıldım. "Seni çok özledim deli," dedim. Ceren boğuluyormuş rolü yapıyordu, kahkahalarla.

Sarılmayı bıraktığımda, balkonda bulunan bir sandalyeye oturdum.

"Kızım, ne anlatacaksın meraktan çatlıyorum," dedi Ceren kahvesinden bir yudum alırken. Gözleri merak ve heyecan doluydu.

Bir an heyecan basmıştı. Daha kendim bile yüzleşmemiştim bu olayla. Hamile olduğumu kimse bilmiyordu. İçimdeki bu büyük sırrı paylaşmanın ağırlığı omuzlarımı bastırıyordu.

"Eee, biz Barış'la barıştık," dedim, kendime biraz zaman kazandırmak için. Ceren gözlerini devirdi, yüzünde hafif bir gülümseme vardı.

"Evet, sizi öpüşürken sosyal medyada gördüm," dedi. "Bide şey..." diye devam etmeye çalıştım, ama kelimeler boğazımda düğümleniyordu. "Şey, ben..." diye başladım.

Ceren ayağa kalktı ve balkonun korkuluklarına geçti. "Kerem?" dedi birden, aşağıya bakarak. Bende ayağa kalktım ve aşağıya baktığımda şok oldum. Kerem, dolu dolu kutularla aşağıda duruyordu ve balkona bakıyordu.

"Bu manyak ne yapıyor?" diye sordum Ceren'e. Ceren omuzlarını silkti ve dudaklarını büzdü. "Ay, bilmiyorum gerçekten."

"Yüz yirmi iki tane kırmızı gül," diye bağırıyordu Kerem, sesinde derin bir kararlılık vardı. "Seninle tanıştığım günden bugüne yüz yirmi iki gün için," dedi, gözleri Ceren'e kilitlenmişti. Ceren şok içinde bir şey demiyordu, yüzünde şaşkınlık ve mutluluğun karışımı bir ifade vardı.

Kerem'in bu romantik jesti karşısında, Ceren'in gözleri dolmuştu. Ellerini korkuluklardan ayırdı ve hafifçe titreyen elleriyle yüzünü kapadı. "Bu adam manyak," dedi fısıldayarak.

Kerem gözlerini Ceren'den ayırmadan devam etti. "Ceren, seninle geçirdiğim her anı sonsuza kadar sürdürmek istiyorum. Lütfen bana bir şans ver." Bu sözler balkonda yankılanırken, Ceren'in gözyaşları yanaklarından akıyordu. Komşular balkona çıkmıştı ve yan balkondan Şebnem Teyze, Ceren'e bakıyordu sanki bir dizi izliyormuş gibi.

Ceren şoku atlatıp, derin bir nefes aldı. Kerem'e yukarı çıkması için el hareketi yaptı. Kerem, hızlı adımlarla apartmanın girişine ilerledi. Ceren'in gözleri, Kerem'in kararlılığı ve aşk dolu bakışları karşısında daha da parladı. Ceren, kendini toparlayıp bana döndü. "Bu adam gerçekten delirmiş," dedi, ama yüzündeki gülümseme içten ve mutluydu. "Ama bu deliliği sevdim."

Media Duties +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin