15. Kaza

368 22 3
                                    


Yatakta uzanmış, yavaşça şişen karnıma ellerimi koyarak Ceren'i izliyordum. O, odanın içinde dolaşarak eşyalarını topluyordu, bavulunu düzenliyordu. Odanın sıcaklığı, açık pencereden içeriye, ferahlatıcı havası doluyordu. Kuş cıvıltıları ve uzaktan gelen korna sesi, mahallenin yoğunluğunu hissettiriyordu. Ama içimdeki huzursuzluk, bu sakin ortamla tam bir tezat oluşturuyordu.

Barış'ın Almanya'dan dönüşü, her ne kadar sabırsızlıkla beklediğim bir an olsa da, içimde karmaşık duygular yaratıyordu. Onunla Rize'ye gitme planımız, ardından da annemin yanına, Bodrum'daki yazlığa geçecek olmamız, tatlı bir heyecanla doluydu. Fakat hamileliğimle ilgili yaşadığım zorluklar, işten ayrılma kararı, Barış'ın annesinin baskıları... Bunlar hepsi bir araya geldiğinde, üzerime bir yük gibi çöküyordu. Yorgun hissediyordum; hem fiziksel olarak hem de duygusal olarak.

Ceren, kıyafetlerini titizlikle katlayıp bavula yerleştirirken, onun bu düzenliliğini izlemek beni biraz olsun rahatlatıyordu. Ama bir yandan da onun hareketliliği, kendi durağanlığımı bana hatırlatıyordu. Birkaç hafta önce işimi bırakmak zorunda kalmam, iş yerindeki baygınlıklarım, beni zorunlu olarak evde kalmaya itmişti. Ceren bana her zamanki gibi destek olmuş, "Belki hamilelik boyunca çalışmamalısın," demişti. Doktorumuz Lale de aynı şeyi önerdiğinde, içimde karışık bir his belirmişti. Çalışmak her zaman benim için bir kaçış noktası olmuştu; düşüncelerimden, duygularımdan. Ama şimdi, bu kaçış yolunu kapatmak zorunda kalmıştım.

"Annemin yanına da uğra biz gelmeden önce," dedim bir gülümsemeyle. Ceren, bavulunu toparlamayı bırakarak bana baktı. Onun yüzündeki yumuşak gülümseme, bana bir nebze olsun güç veriyordu.

Barış'ın annesi, bizi evlenmeye zorluyordu. Onun gözünde bu bebek, nikahı şart kılan bir zorunluluktu. Oysa benim için her şey o kadar karmaşıktı ki. Bir nikah fikri bile kalbimi sıkıştırıyordu. Barış'ı sevdiğimi biliyordum; onun da beni sevdiğinden emindim. Ama bu sevgi, üzerimdeki baskıyı hafifletmiyor, aksine daha da ağırlaştırıyordu. Bir yandan bu bebeği, bu hayatı birlikte kurmayı hayal ederken, diğer yandan gelecek kaygıları beni kıskıvrak yakalıyordu.

Ceren, bavulunu kapatıp yanıma geldiğinde, içimde hissettiğim karmaşanın farkındaydı. Bana baktı ve "Her şey yoluna girecek, Bal," dedi. Kafamı sallayarak gülümsedim ama kalbimdeki düğüm hala çözülmemişti. Telefonuna baktı ve gözlerini devirdi.

Ceren'in sabırsızca söylenişini duyduğumda, onun ne kadar heyecanlı olduğunu anlayabiliyordum. "Bunlar nerde kaldı anlamıyorum. On dakika önce aşağıdaki sokağa girdik diye mesaj attı Kerem," diyordu, gözleriyle kapıyı tarayarak. Ayağa kalktım, içimdeki hafif bir gerginliği bastırmak için su içmek amacıyla mutfağa yöneldim. Ceren, beni yalnız bırakmak istemiyormuş gibi arkamdan geliyordu.

"Belki yanlış yazmıştır," dedim sakin bir sesle, ona moral vermeye çalışarak. Mutfakta, ona da bir bardak su doldurdum ve suyu uzatırken onun gözlerinde beliren hafif gülümsemeyi yakaladım. Bu sırada dışarıdaki sokağa bakarken, balkonda oturmayı düşündük. Hava sıcak ve bunaltıcıydı, ama akşam esintisi hafif bir serinlik getiriyordu. Balkona çıkmak için sandalyeleri dışarı taşırken, bir anda dışarıdan gelen sesler dikkatimizi çekti.

Aşağıdaki otoparkta bir hareketlilik vardı. Mahallenin çocukları, Barış'ı, Kerem'i, Arda'yı, Semih'i ve Ferdi'yi sarmış, onları adeta abluka altına almışlardı. Kargaşa, enerjik bir coşkunun içinde kaybolmuştu. Çocukların kahkahaları ve heyecanlı bağırışları balkona kadar yükseliyordu. Kerem'in başını kalabalığın ortasında görmek zordu, ama neşeli hali uzaktan bile belliydi. Bu grubun lideri tabii ki Can'dı; tüm mahalleyi peşinden sürüklemiş gibi görünüyordu. Her biriyle teker teker resim çekildikten sonra Barış ve Kerem apartmana girebildi, diğerleri daha çocuklardan esir alınmıştı.

Media Duties +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin