16

189 42 42
                                    

Hani bazenleri insan hayatın sadece kendi üzerine oynadığını düşünür ya, hayat şimdi gerçekten benim üzerime oynuyordu.

Bugün Riki'yle konuşmak için yaptığım planların bu saçma piknik yüzünden bozulmasını geçtim, pikniği en yapmamamız gereken yerde yapmaya karar vermişlerdi. Sınıfımızda kavgalı olduğum sadece bir kişi vardı ve benim canım arkadaşlarım da o kız ve arkadaşlarının sürekli takıldığı millet bahçesine gitmeye karar vermişti.

Daha da korktuğum şey, bahsettiğimiz kızın eski yakın arkadaşlarımdan olup Riki'den hoşlandığımı bilmesiydi. Hoş olmayan sözlü kavgalarla arkadaşlığımızı bitirdiğimizden ve bu kızın istediğinde ne kadar yılan olabildiğini bildiğimden başka gidebileceğimiz her yeri öneri olarak sunmuştum ama hiçbirini kabul ettirememiştim.

Şimdi iki masayı birleştirmiş bir şekilde oturmamıza rağmen beni gördüğü gibi yanımıza gelip tam karşıma oturan kızıl saçlı arkadaşımla (!) bakışmamın sebebi de tam olarak buydu.

Diyorum ya hayat üzerime oynuyor diye, Riki de bok varmış gibi gidip o kızılın yanına oturmuştu. Kızıl olarak bahsettiğim Yeonwoo doğruyu söylemek gerekirse sohbeti gerçekten saran bir insandı. Onunla konuşurken gerçekten eğlenirdiniz pek samimi olmasanız bile. Canım arkadaşlarım bu yüzden rahatsız olmuş gözükmüyorlardı. Yeonwoo birazdan arkadaşlarının yanına döneceğinden seslerini çıkarmıyor da olabilirlerdi.

"Tabaklarınızı uzatın sırayla."

Masaların başına abim geçmiş ve herkesin tabağına sırayla getirdiğimiz yiyeceklerden azar azar koymaya başlamıştı.

"Yeonwoo şunu uzatsana Jungwon'a."

Yeonwoo'nun diğer tarafında oturan Jungwon'un tabağını eliyle alttan destekleyerek Yeonwoo'ya uzatmıştı Riki. Yeonwoo önce gözlerimin içine bakmış, sonra bilerek yaptığına emin olduğum bir şekilde Riki'nin parmaklarına temas etmeye özen gösterip gülümseyerek almıştı tabağı elinden. Jungwon'a döndüğünde solan gülümsemesiyle beraber Jungwon'un yüz ifadesini tam olarak göremesem de beynimde çoktan şekillenmişti. Yüz ifadesini ise göremiyordum çünkü görebildiğim tek şey o saçlarını teker teker yolmak istediğim Yeonwoo'ydu.

Hiçbir şey olmamış gibi devam eden yemeğimizde kahkahalar ve gülücükler havada uçuşuyordu. Malum beyefendi de o kadar mutlu gözüküyordu ki sinirlenmem mi yoksa kırılmam mı gerekiyor emin olamıyorken sohbete katılmak git gide zorlaşıyordu. Yeonwoo gülerken tabiri caizse kendini Riki'nin üstüne atıyor, temas edebilmek için elinden gelen her şeyi yapıyordu ve Riki bırakın gülmeyi bırakmayı, yüz ifadesini bile bir gram değiştirmemişti. Temas sevmeyen bu çocuğun bu kadar rahat davranması kanımın gerçekten kaynadığını hissetmeme sebep olurken göz göze geldiğim Yeonwoo ile duraksamıştım. İtici gülümsemesi sayesinde hafif kısılan gözleri önce çoğunluğunu bitirdiğim tabağıma inmiş, sonra hayret eder bir şekilde gülümserken tekrar gözlerime çıkmıştı. Bu itici bakışın altındaki anlamı da çok iyi biliyordum.

"Sunoo içecek ister-"

"Lavaboya gideceğim ben. Riki benimle gel."

Daniel'in sözünü istemeden bölüp ayağa kalksam da afallamış bir şekilde bakan Riki sanki mümkünmüş gibi daha da sinirlenmeme sebep olmuştu. Daniel'i çok sevsem de son zamanlardaki yapışık daranışları beni yeterince boğmuyormuş ve Riki'nin ben hariç herkesle güllük gülistanlık olması yetmiyormuş gibi bir de şu aptal kız eklenmişti olaya. Beni sinir eden etkenlerden en azından bir tanesini atmam ya da sinirimi hafifletmem gerekiyordu. En kolay seçenek de Riki'ydi.

"Riki iki adımlık yol. Yemeyeceğim seni, kalk."

Masadaki bakışlar ikimizin arasında gidip gelirken ciddiyetimin ve sinirimin farkına varmış olacaktı ki bana bakmadan ayaklanmıştı. Riki kalktıktan sonra diğerleriyle vedalaşmaya başlayan Yeonwoo'yu görüp hayret ederek gülmüştüm elimde olmadan. Jungwon'dan gelen öksürük sesiyle beraber derin bir nefes almış ve lavaboların olduğu alana doğru ilerlemeye başlamıştım. Riki'nin adımlarının bıraktığı boğuk sesleri arkamda duyduğum için arkama bakmaya ihtiyaç duymamıştım. Sonunda diğerlerinin oturdukları masadan görülmeyeceğimiz lavaboların arka tarafında kalan küçük yere geldiğimizde içeriye girmeye çalışan Riki'yi görüp derin bir nefes almıştım. İmtihandı bu çocuk.

"Riki."

"Lavaboya girmeyecek miydin?"

"Sence lavaboya tek gidemeyecek kadar salak mıyım ben Riki?"

"Hayır-"

"Öyle görüyorsan söyle bak, alınmam. Gerçekten."

"Ne oldu yine hyung?"

Daha gözlerimin içine bakamadan kurduğu cümleye ve sesleniş biçimine hayret edip gülmüştüm. Etrafıma ufak bir göz atıp tekrar ona baktığımda hala daha yüzüme bakamıyordu. Kollarımı birbirine bağlayıp konuşmaya başlamıştım ama sakin falan kalamıyordum.

"Yine ne oldu öyle mi? İşine gelince mi hyungun oluyorum ben senin? Hiçbir şey yok Riki ya. Gayet güzel hayat, değil mi?"

Yerdeki bakışlarını gözlerime çıkarmıştı şimdi. Gözlerindeki suçluluk duygusunu görüyordum. Hissediyordu. Hissediyordu ama bir şeyler yapmak yerine hiçbir şey olmamış gibi devam etmeye çalışıyordu. Aklımdaki soru işaretleriyle bir başıma bırakıyordu beni.

"Ne yapmaya çalışıyorsun Riki? Yeonwoo'yla kavgalı olduğumu da biliyorsun, temastan da hoşlanmazsın sen-"

"Ne yapsaydım kıza? Dur mu deseydim herkesin içinde?"

"Bana yaptığın gibi görmezden gelseydin?"

Lafımı bölmesi yetmiyormuş gibi kurduğu cümleler kollarımı yeniden serbest bırakmama sebep olurken ona doğru yürümeye başlamıştım. Düşünmüyordum ve bir kere olsun düşünmeden hareket etmek istiyordum. Riki geriye doğru ilerlerken gözlerinin içine baka baka konuşmam da biraz olsun başarabildiğimi gösteriyordu.

"Beni görmezden gelmesi kolay da daha önceden toplasan iki kere konuştuğun kızı görmezden gelmesi zor mu geldi ha?"

Susmuştu. Geri geri gidip arkasına saklandığımız yerden çıkarken üzerine gitmeye devam ediyordum. Diyorum ya, düşünmüyordum. Belki bir saat içinde pişman olmama sebep olacak hareketlerim bu yüzdendi.

"Niye karşılık verdin beni görmezden geleceksen? Niye yaptın Riki? Ben zaten en ufak bir umut için yer ararken niye o umudu bana verip anında geri aldın?"

"Sunoo hyung ben-"

"Hyung falan deme bana!"

Tamam, sesim çok çıkmış olabilirdi. Lavabonun kapısında sıra bekleyen insanların gözlerini çoktan hissedebiliyordum üstümüzde. Fakat dayanamıyordum artık. Abimlerin bizi görebileceğini bile bile Riki'yi göğsünden durmadan ittirmem de bu yüzdendi.

"Hyung dediğin herkesi kıskanıp başkasıyla olan fotoğrafını siliyor musun sen? Ya da hiç Sunghoon hyungun falan kokusunu içine çektin mi mesela? Jay hyung uyurken yüzünü inceledin mi hiç? Söylesene!"

Son bir kez göğsünden ittirirken sesim titremeye başlamıştı artık. Abimin sesini duymuş gibi hissetsem de dönüp bakamamıştım o tarafa. Gelmelerini istemiyordum. Şu anda söyleyemezsem başka hiçbir zaman söyleyemeyecek gibi hissediyordum.

"Hislerimin farkındasın değil mi? Ne değişti bir gecede ya?"

Gözlerinin dolduğunu görünce duraksamıştım. Ağlıyor muydu o?

"Sunoo!"

Abim olduğunu sandığım sesin Heeseung hyung olduğunu anlayınca Riki'den uzaklaşıp sesin geldiği yöne doğru dönmüştüm ki hepsinin masanın olduğu yerden bize doğru yaklaştığını, yakınımıza sadece Heeseung hyungun geldiğini görmüştüm. O benim yanıma gelirken abimin de hızlı adımlarla Riki'nin yanına gittiğini fark edip o tarafa dönecektim ki kolumdan tuttuğu gibi beni uzaklaştıran Heeseung hyung engel olmuştu bana. Arkama bakmaya çalıştığımda abimin Riki'nin yüzünü elleri arasına alıp yanaklarını sildiğini görebilmiştim ama.

Evet, hayatımda ilk defa Riki'yi ağlatmıştım.

Sonunda Heeseung hyungun beni bir yerde durdurup karşıma geçmesiyle beraber bir şeyler söylemesini dinleyecektim ki derin nefesler almaya çalışırken etrafa bakındığımda Daniel'in hala masanın olduğu yerde durduğunu ve Riki'nin olduğu tarafa baktığını fark etmiştim.

Riki'yi ağlatan gerçekten ben miydim?

...

arkadaslar.

o kadar kendimi sunoonun yerine koydum ki kardesim bir sey sordugunda cok sinirli bir sekilde cevap verdim💝 ozur dilerim ablacim💝

Riki hak etti mi yoksa Sunoo sinirlerine hakim olamadi mi🤨🤨 daniel her seyi batirdi secenegi de var.





Navillera | SunkiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin