-7-

47 14 1
                                    


Hoseok merdivenlerden aşağı indiğinde gözleri kalabalık yemek sofrasında gezindi. Sessizce en köşedeki boş yere geçtiğinde babasının delici bakışlarını üzerinde gezdirebiliyordu. "Evet." Demişti sanki kendisini bekler gibi lafa girdiğinde. "Arian, Danny ve Hoseok. Üçünüz de yarınki kurul toplantısına katılıyorsunuz. Jase size saati söyleyecektir."

"Abi sen iyi hissetmiyorsan katılmak zorunda değilsin." Amcası lafa girdiğinde Hoseok gözlerini devirmemek için zor tutmuştu kendisini. Kız arkadaşı Marcia da gülümseyerek bir elini omzuna attı ve ona destek oldu. Babanın ters bakışlarını gördüğünde amcasının gözlerini kaçırmıştı. "Asıl siz iyi hissetmiyorsanız şimdiden söyleyin. Hmm? Hoseok ve Arian? İyisiniz değil mi çocuklar? Karakolluk bir işiniz filan var mı? Ya da polis baskını filan yemeyi düşünüyor musunu? Kendimizi ona göre hazırlayalım."

Hoseok tabağındaki yemekle oynarken etrafta gezinen çalışanların çıkardığı sesler dışında hiçbir şeye odaklanmamıştı. "Hoseok baban sana sesleniyor." Annesinin dürtmesiyle başını kaldırdığında kendisini izleyen gözleri gördü. "Efendim?"

"Savcı Min seninle irtibata geçti mi?"

"Hayır baba." Birkaç gün önce aralarında geçen konuşmadan bahsetmemişti. Gözlerini kaçırdığında "İyi." Demişti başını sallarken. "Biliyorsunuz yeni başsavcı Leewon. Eski bir dostumdur. Ona gerekli açıklamaları yaptım eminim ricamı ciddiye alacaktır. Dilerim artık dosya en kısa sürede kapanır ya da en azından askıya alınır."

"Tabi Hoseokun bu işte gerçekten bir parmağı yoksa." Amcasının mırıldanmasıyla kuzeni Arian elinde olmadan güldüğünde Hoseok sessiz kalmıştı. Dilini yavaşça kuru dudağının üzerinde gezdirirken gözlerini duvardaki devasa büyüklükteki tabloya çevirdi. Loş odanın solukluğu içini karartırken artık tek duyduğu çatal ve bıçak sahneleriydi. "İletişim departmanında gerçekten değişime ihtiyacımız var."

"Evet amca." Demişti Arian babasını onaylayarak. Ardından Hoseoka döndü. "Öyle değil mi kuzen? Gerçi Hoseok şirkete uğramayalı baya oldu. 1 yıl mı yoksa 2 yıl mı? Yolunu bile unutmuştur." Aniden güldüğünde "Şaka yapıyorum." Demişti eliyle uzanıp saçlarını karıştırdığında. "Bugün uğra da sana üst katta gizlice yaptırdığım playstation odasını göstereyim." Eğilip fısıldayarak söylemişti bunu. "Süper bir şey oldu gözlerinle görmen gerek. Ne kadar iyi alet varsa attım içine. Takıldığın birileri olursa onu da getirebilirsin benden sır çıkmaz korkma. Şirket diye içinde hep çalışacak değiliz ya." Göz kırptığında hafifçe gülmüştü. "Gerçi sen erkeklerle şey yapıyordun hala değil mi? O işi nasıl yapıyorsunuz mesela siz-"

"Sus." Dediğinde gözlerini ona çevirdi ve hafifçe gülümsedi Hoseok. "Sus Arian. Lütfen."

Eliyle ağzına hayali bir çizgi çektiğinde Hoseok herkesin dağılmasıyla şapkasını başına geçirip babasının şehir merkezindeki lüks dairesinden ayrılacakken onun tarafından çalışma odasına çağırmasıyla duraksadı.

Adımlarını takip ettiğinde geniş odanın ortasında dikildi. "Senin kıçını kurtarmaktan bıktım usandım." Demişti karşısına geçtiğinde. Hoseok onun beyazlamış saçlarına ve griye dönen gözlerine baktı. "Her şeye sustum Hoseok ama bu son mevzu boyumuzu aşmak üzere. Nerde bu çocuk öldürüp bir kenara mı attınız?"

"Bilmiyorum." Dediğinde arkasındaki masaya yaslamıştı ağır bedenini. "Bilmiyormuş. Tüm dosyayı okudum Jimin en son seninle görülmüş. Nerde öyleyse yer yarıldı da dibine mi girdi? Bana bak..."

Çenesini kavradığında kendine çevirmişti yüzünü.

"Şimdiye kadar tüm bu çapkınlıklarını ve sapkınlıklarını gençliğine verdim ama bitti Hoseok. Artık benim yanımda dizimin dibinde olacaksın, her sabah benimle şirkete gelecek benimle çıkacaksın. Küçükken özürlü raporu verdikleri Arian bile şirkette senden daha yüksek pozisyonda."

Sessiz kaldığında tek yaptığı başını sallayıp onu onaylaması olmuştu. "Ben seni koruyacağım." Demişti hemen ardından bir elini omzuna bıraktığında. "Sen de zamanı geldiğinde benim mirasımı koruyacaksın. Çünkü senden başka kimse yok anlıyor musun? Beni fikrimi değiştirtmeye zorlama oğlum."

Küçüklüğünden beri hem en sevdiği hem de en çok korktuğu o ses yanından uzaklaştığında iç çekti ve yüzünü eğdi. Dakikalar sonra içerdeki kalabalıktan sıyrılarak arabasına atlayıp gaza bastığında gözleri hiçbir şeyi görmüyordu. Aniden öfkeyle bağırdığında sertçe vurdu direksiyona.

Torpidoyu açıp içini karıştırdığında aradığını bulamamasıyla arabayı kenara çekmiş ve sakinleşmeye çalışmıştı. Gözlerini yumduğunda bir süre öylece bekledi. Camı tıklatıldığında gördüğü görüntüyle içinden küfürler ettiğinde camı yavaşça aşağı indirmişti. "İyi misiniz?" Diye sormuştu polis memuru gözlerini içerde gezdirirken. "Neden yol kenarında beklediğinizi sorabilir miyim?"

"İyi hissetmiyorum ama birazdan geçer." Polisin gözleri yan tarafa kaydı. "Alkollü müsünüz?"

"Hayır."

Uzattığı alete üflediğinde başını sallamıştı. "Ehliyet ve ruhsat görebilir miyim?" Hoseok eğildiğinde memurun istediklerini ona uzatmıştı. Elindeki telefondan kontrolünü yaptığında "Burada beklemek yasak." Demişti ardından. "Fazla durmasanız iyi olur."

Başını salladığında arabasını çalıştırmıştı. Gözleri dalgın bir şekilde kaldırımdaki insanlarda gezinirken gördüğü bedenle duraksadı. Çalıştırdığı arabayı yeniden durdurduğunda ayağını gazdan çekip aniden frene basmıştı.

Tanıdık sarı saçlarla bedeni buz gibi kesildiğinde aniden el frenini çekti. "Jimin!" Arabadan inerek memuru arkasına bıraktığında kalabalığın içine dalarak onu aramaya koyulmuştu. Gözleri deli gibi etrafta gezinirken titreyen ellerini karnına bastırdı.

"Jimin!" Delirmiş gibi bağırmaya devam ettiğinde aradığı bedeni aniden gözden kaybetmenin telaşı içerisindeydi. Yalnızca sırtını gördüğü o beden diğerleri arasında kaybolduğunda insanları neredeyse ittirerek geçiyordu aralarından.

"Yavaş olsana be!" Omuzlarından tutularak itildiğinde sırtı duvara çarpmıştı. Kirpikleri öfkeyle titrediğinde "Çekil önümden!" Demişti dişleri arasından. Göğsünden yeniden ittirdiğinde aniden gözüne yediği yumrukla sendeledi. "İnsan gibi yürüyemiyor musun puşt!" Yalnızca saniyeler içerisinde kalabalığı kendilerinden uzaklaştıracak bir kavgaya karıştığında az önceki polis memurunun kendilerini ayırmasıyla dilinden genzine kayan kan tadını hissetti.

Başı döndüğünde ne olduğunu anlamadan kolundan tutulmuş ve polis aracının içine atılmıştı. Ne kadar yalvarsada gitmesine izin verilmemişti. Dakikalar sonra demir parmaklıkların arkasına atıldığında eğildi ve başını dizlerine yasladı. Gözlerinin önünden gitmeyen o sarı saçların sahibini düşünüyordu. Gerçekten o muydu? Jimin miydi gördüğü o kişi?

Elleri alışkan olduğu gibi telefonuna gittiğinde girişte ondan aldıklarını son anda hatırlamıştı. Ardından başını kaldırıp etrafa baktı. Boyası dökülmüş ve uzun zamandır havalandırılmamış bu dört duvarda, soğuk ve kirli zeminde öylece oturduğunu idrak edince sessiz bir küfür fırladı dudaklarından. Babası onu öldürecekti. Babası bu sefer onu öldürecek ve cesedini de yaptığı işten gurur duyacak bir şekilde şirketin kapısının önünde sergileyecekti.

Alt dudağını sertçe ısırdığında parmaklarını saçlarında gezdirdi. Boğazındaki kuruluk onu rahatsız etmişti. Gözlerini yumduğunda uzaktan duyduğu ayak sesleriyle başını kaldırdı. Gördüğü ilk şey siyah tanıdık ayakkabılardı.

Bakışları yavaşça yukarıya doğru kalktığında gözleri onunkilerle birleşmişti. Uzun saçları alnından aşağı dökülürken ifadesiz yüzü en az içinde bulunduğu yer kadar soğuktu. Bir eli cebindeydi, dudakları kıpırtısızdı ve kendisini izlerken irisleri titriyordu.

"Sonunda hak ettiğin yerdesin." Dediğinde sesindeki kibri duymamak imkansızdı. "Bir gün oraya bir daha geri çıkmamak üzere gireceksin biliyorsun değil mi Hoseok? İşte o gün göreceğin yüz yine benimki olacak."



















Umarım beğenmişsinizdir 😚😚😚

Succession | SopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin