Han Jisung'un anlayımı
Fazla ileri gitmeden önce kendimi durdurmuştum. Ancak yinede kendimi durdurmam, nefret ettiğim bu herifin kucağına oturup dudaklarını öpmemden sonra gerçekleştiği için bazı şeyler için çok geç olmuştu. Öpüşüm öyle basit de değildi, gerçekti. Şu dilin kullanıldığı öpüşmelerdendi.
Çoktan kucağından inmiştim ancak hala ağzımda onun tadı ve onu öpmenin pişmanlığı vardı.
Ancak işin korkunç bir yanı da vardı, onun kucağına oturduğumda kollarını belime sarmış ve diliyle bana karşılık vermişti.
Benden nefret ediyordu, ben de ondan nefret ediyordum. Birbirimizden sebepsizce nefret ediyor ve yine sebepsizce birbirimize çekiliyorduk. Ürkütücü bir durumdu. Bu tamamen aramızdaki bağ yüzüdendi ve bu düşündüğümden çok daha güçlüydü. Artık bu bağı hafife almayacaktım.
Şimdi ise öpüşmemizin üzerinden birkaç saniye geçmişti. Yanyana oturtuyor, ağzımızı bir milim dahi açmıyorduk.
Bir şey söylemesi gereken bir varsa o da maalesefki bendim. Ancak aklımda bir tane bile ona söyleyebileceğim içinde bir gram mantık barınan cümle yoktu. Bir şeyler demeliydim. Ben de aklıma gelen ilk şeyi söyledim.
"Hadi git artık."
Anında bana çevrilen bakışları bu sözleri hoş karşılamadığına bir işaretti.
"He?"
"Git." diye tekrarladım çünkü artık sözümden dönmek için çok geçti.
"Sen hala sarhoş musun?"
Tanrım, keşke. Keşke sarhoş olsaydım ve bunlar bir rüya olsaydı. Ancak lanet olası ucuz malların etkisi değeri kadar azdı.
Ayağa kalktım ve onun elini tutup ayağa kalkana kadar çekiştirdim. Biraz zor olmuştu ama yinede kaldırabilmiştim onu ayağa.
Ayağa kalktığı anda üzerime yürüdü. Ben geri geri sendeledikçe üzerime geldi ve ben de en sonunda sırtım duvara çarptı. Dudaklarını kulaklarıma yaklaştırdı, nefesini hissedebileceğim kadar yakına.
"Bu hislerin bir anlamı yok Jis, biliyorsun değil mi?" diye fısıldadı. Ardından geri çekildi ve bana o bakışı atıp evimden defoldu.
Ertesi gün okula ayık gitmiştim, bunu uxun zamandır yapmıyordum bu yüzden oldukça tuhaf ve gergin hissediyordum.
Minho'yu da görecektim...ıyk.
Bugün ayık olduğum için derse erken gelmiştim, bu da istediğim yere oturma fursatı drmekti. Şu muazzam yazıya sahip olan kibar çocuğun yanına toturdum ve kendimi gülümsemrye zorladım. Bu herif amma şansılydı, gülüşümü, benim gülüşümü görmüştü. Bunu gören insan sayısı 3'ü geçmezdi. İşte bu herif 4. kişiydi.
"Günaydın." dedi.
"Günaydın." diye karşılık verdim sessizce. Oturduğu yerde bana döndü, bu oldukça gericiydi. Sanırım benimle konuşacaktı."Adın neydi senin?"
"B-ben mi?"
Hafifçe güldü ve başını onaylar biçimde salladı."Adım Han Jisung. Senin adın..?"
"Ben Chris." dedi ve kocaman gülümsedi. Gülümsedipinde küçük gözleri kısılmıştı. Gülümşü cidden tatlıydı."İktisat bölümündeki her öğrenci için bir tanışma partisi veriçeceğiz.." diye söze başladığında heyecanlanmaya başlamıştım bile.
"Sen ve şu huysuz arkadaşını da orada görmek çok isteriz. Bu cuma bir planınız yoksa mutlaka uğrayın." dedi ve harika bir gülüşle noktasını koydu.