Beni hala aramamıştı. Oysa bana bu hafta geleceğini ve benim evime de mutlaka uğrayacağını söylemişti. Ama hayır, bir mesaj bile atmamıştı.
Hangi gün gelmeyi planlıyordu ya da gelmeyi gerçekten planlıyor muydu bilmiyorum.
Onu aramayı düşünüştüm ancak cesaretim bu fikri beğenmemiş ve onun diyeceği olası sözlere karşı büyük bir korku beslemişti.
Belki gelmekten vazgeçmişti, belki beni görmekstemediğini fark etmiş belki de bana zaman ayırmak istememiş ve sanki beni hiç aramamış gibi davranmaya karar vermişti.
Bunun gibi bir durum söz konusuysa lakin, gerçekten bir kez daha onun yüzünden fazlasıyla üzülürdüm.
Beni armaması konusunu Hyunjin'e hiç söylemedim. Söylersem yine ana avrat soverdi Han'a. Sonra da ben demiştim sana der dururdu. Onu o durmak bilmez çenesini çekecek mental şu sıralar bende yoktu.
Dersler ağırlaşmış ve nedenini bilmediğim bir şekilde kendimi ergenler gibi fazla yalnız hissetmeye başkamıştım. Öfkemse zaten bir muammaydı. Durmaksızın Hyunjin'e bağırmak istiyordum. Gerçi bunun nedeni Hyun'un sürekli boş çene yorması da olabilirdi lakin o hep boş çene yorardı.
Hafta sonu geldiğinde ise Han'ın beni ziyarete gelmeyeceğinden emin olmuştum. Hafta bitmiş ve ben Handan tek bir mesaj dahi almamıştım hala.
Bu konuyu aklımdan çıkarmak için gün boyu çabalasam bile pek bir işe yaramamıştı. Gün boyu aklımı kurcalamıştı.
Akşam Hyunjin'le yemek yerken bana melül bakışlar attığını farkına vardım. Elimdeki yemek çubuklarını bırakırken yine bi' bok yedin değil mi der gibi burnumdan solurdum ve tüm odağımı ona verdim.
"Hım?" diye mırıldandım. "Söyle, yine ne yaptın?"
O da benim gibi elindeki yemek çubuklarını bırakıp tüm odağını bana verdi.
"Han gelmiyor mu?" diye mırıldandı.
Başımı iki yana salladım ve arkama yaslandım. "Bu hafta geleceğim dedi ama bugün haftanın son günü. Mesaj falan atmadı, bilmiyorum işte."Bu habere üzülmüş gibi bakıyordu. Oysa gelmesini istemediğini sanıyordum.
"Ne diye öyle üzgün bakıyorsun, oğlum?" dedim sesimi hafiften yükseltip.
Omuzlarını kaldırıp indirdi. "Ne bileyim," dedi melül melül bakmaya devam ederken. "Ben bile gelir diye düşünmüştüm açıkçası."
Sertçe yutkundum ve bu dediğinin üzerine söz eklemeden önümdeki yemeğe döndüm.Gelmezse gelmesin ulan! O kaybeder, ben değil.
Zihnim bir yandan beni teselli etmeye çalışırken bir yanım hala onun gelme ihtimali olduğunu bana söylüyordu, kafamı iyice allak bullak ediyordu.
Ya bu haftayı değilde gelecek haftayı kasdettiyse?
Zihnimdeki abuk subuk düşünceler birbirine girdi ve en sonunda çekilmez bir muamma oluşturdular kafamın içinde. Başımı kaldırıp Hyunjin'e baktım, "Sence gelir mi?" diye sorarken kendimi nedensizce mahçup hissettim.
Omuzları yavaş yavaş çöktü. "Bilmiyorum. Neden arayıp sormuyorsun ki?"
"Olmaz." dedim hiç düşünme ihtiyacı dahi duymadan. "Arayamam. Asla. I-ıı."
"Oğlum, git, ara, sor, öğren amına koyayım! Ne diye böyle merak içinde oturuyorsun ki?" dedi sanki bunu yapmak öylesine kolay bir işmiş gibi.
"Bi' siktir git lan!" dedim. "Öyle kolay bi iş mi bu, oğlum?"