Üstüme giydiğim kıyafetleri son bir kez aynadan bakarak düzelttim. Hazır olduğumdaysa odamdan çıkarak Subutay'ın odasına doğru yöneldim kapıyı hafifçe tıklatarak açmıştım içeri girdiğimde Subutay rahat bir pozisyonda oturmuş büyük kılıcını biliyordu.Kapıyı yavaşça arkamdan kapattım. Ellerim önümde birleştirerek hafifçe eğildim.
"Hoş geldiniz efendim"Başını kaldırarak beni baştan aşağı süzdü memnun kalmış olacak ki dudağının sol kenarı hafifçe havalandı. "Hoş buldum" dedi bir elini bana doğru uzatarak.
Yüzüme ufak bir gülümseme yerleştirdim ve yanına gelerek kucağına oturdum.
Subutay boynuma eğilerek derin bir nefes aldı.Bende başımı onun göğsüne yaslayarak kısık çıkan sesimle konuştum "Özledim sizi" başını boynumdan kaldırarak yeşil gözlerime baktı. Bir elini çeneme getirerek yavaşça okşadı.
"Bende" dedi sadece."Bozkır atlarının çiftleşme mevsimi gelmiş bir kaç gün sonra sürüleri yavru taylarla dolu olur. Sonra sizinle beraber onları izlemeye gidebilir miyiz?" dedim.
Subutay çenemde ki eliyle beni kendine çekip dudağımın kenarına uzun bir öpücük kondurdu.
Bundan etkilenmedigimi söyleyemezdim." Zannetmem güzel oğlanım. Savaş vakti yakın. Büyük ihtimalle o zaman burada olamam" yüzüm düşmüştü nereden çıkmıştı savaş? Duyduğuma göre en son yapılan sefer bundan iki ay önceydi.
"Çok mu uzun sürecek peki, ne zaman gideceksiniz?" yüzünü yüzüme iyice yaklaştırdı ve gözlerini kapattı. "Çok uzun sürmeyeceğinden emin olabilirsin" dedi boğuk sesiyle.
Elimi siyah saçlarına atarak onu kendime daha çok yaklaştırdım. Sakallı yanağına minik bir öpücük bıraktım. Ben geri çekilmeden beni ensemden tutarak dudaklarımızı birleştirdi.Galiba bu gece yine yapacaktık. Öpücükleri sertleşirken beni bulunduğumuz yerede omuzlarımdan baskı uygulayarak yatırdı.
Gerçekten bu vahşi öpüşler kaldırmama sebep oluyordu.Fakat Subutay bir anda durarak geri çekildi "siktir" dedi kendi kendine sanki bir şey unutmuş gibi. Üzerimden kalkarken ben şaşkınlık içinde onu izliyordum. "Efendim bir şey mi oldu" kılıcını beline yerleştirirken başını iki yana salladı ve uzanıp tekrar dudaklarımdan öptü. "küçük bir işim var. Sen burada kal eğer geç dönersem burada uyu" diyerek odadan çıktı.
Ne işi vardı ki bu kadar önemli? O şişkinliğine rağmen gitmişti.
Eh benimde yapabileceğim bir şey yoktu yatağa doğru geçip onu beklemeye başladım fakat saatler geçmesine rağmen Subutay gelmemişti. Beklerken yorgunluğum bir hayli arttı. Bir an için kendimi kaybedip büyük yatakta uyuya kaldım.Gözüme vuran hafif güneş ışığıyla bir süre göz kapaklarımı rahtsızca kırpıştırarak açtım.
Kendime gelerak uyandığımda üstümün örtüldüğünü fark ettim. Fakat kimse yoktu odada. Yavaşça ayaklanırken odanın içinde yeni fark ettiğim başka bir kapı açıldı. Oradan da Subutay çıkmıştı.
Gülümseyerek yanıma geldi "Uyanmışsın" dedi. elini belime atarak beni kendine doğru çekerken."Siz yeni mi geldiniz" dudaklarımı kısaca öperek geri çekildi "Hayır daha önce geldim ama sen uyuyordun"
"Keşke uyandırsaydınız" dedim.
Büyük eliyle yanağımı okşadı "Önemli değil zaten bugünü beraber geçireceğiz" gülerek kollarımı boynuna doladım " bu beni çok mutlu eder efendim"Beraber yemeğimizi yedikten sonra ben kıyafetlerimi değiştirmek için müsaade isteyerek yanından ayrıldım.
Odama giderken dün tanıştığım Damir ve Tanselu'yu yan yana görmüştüm Sırıtmam engel olamadan odama girdim.
Başımı iki yana sallayarak söylendim kendi kendime " Ah Tanselu bir erkeği bakir bıraksan şaşarım"Hazırlandıktan sonra bahçeye çıktım. Komutan Subutay bir askerle beraber konuşuyordu. Yanlarına geldiğimde askeri bir el işaretiyle göndererek bana doğru döndü.
"Nereye gidiyoruz" diye sordum." Çok merak ettiğin tayların yanına götürüyorum seni" dedi. Arkamızda ki birkaç askerle beraber kocaman bir ahırın yanına geldik.
Burası Köşk gibi bir yerdi burada atlar mı kalıyordu?O sırada içeriden yapılı bir beden çıktı hemen tanıdım onu. Bu Ubadan'dı.
Ubadan kollarını açarak bize doğru yaklaştı yüzünde her zaman ki sırıtma vardı. "Hoş geldin Subutay" Dedi. İkisi beraber kol sıkışarak selamlaştılar.
"Bu ahır beyi Ubadanla" dedi Subutay alaylı bir sesle "Kendisine 'atların prensi'de derler"Ubadanla bana bakarak kısa bir selam verdi. Geri yanımda ki bedene dönerek konuştu "Buyurun. Aramıza yeni katılan atlar ve taylarla size küçük bir gösteri yapalım" dedi.
Biz çardak gibi bir yere geçtikten sonra önümüzdeki büyük ve düzlük alana yavaş yavaş kişneme sesleriyle beraber birbirinden güzel atlar gelmeye başladı.
İlki sanki gümüşten yapılmış gibi parıl parıl parlayan bir attı.
İkincisi ise kar gibi bembeyaz bir atdı. Ondan sonra da yelesiz fakat aşırı çevik ve zarif duran bir başka at geldi. Hepside birbirinden güzel hareketler gösteriyor şaha kalkıyor ve en güzel sesleriyle kişniyorlardı. Bir tanesi, Ubadan onu getirirdikten sonra yularından tutarken bize doğru adeta selam verdi. Hayır şaka yapmıyorum at bir dizini kırarak önümüzde eğildi. Gülmemi tutmamıştım. Gerçekten çok etkileyici bir gösteri olmuştu.Fakat ben yavru atları da görmek istiyordum. Ama bir türlü gelememişlerdi. "Beğendin mi atları" dedi Subutay.
Başımı kaldırıp gülerek konuştum "Bayıldım hepside çok güzeldi"
Dedim. Subutay bana bakarken "Daha bitmedi. Gel" dedi. Ve yerinden kalktı bende ona ayak uydurarak kalkarken elimden tutarak bana yardımcı oldu.Geldiğimiz çitlerle çevrili alanda 10-15 tane yavru at kendi kendine oynayarak koşuyordu.
Çok ama çok tatlılardı. Ben onları hayranlıkla seyrederken Subutay da beni izliyordu.Atların arasından biri vardı ki çok çekingendi. Bir köşeye çekilmiş bizi izliyordu. Koyu sarı renkte, burnu ve yelesi simsiyah bir attı. Bir başka çok hareketli siyah bir tay yanına gelerek kişnedi ve çiftler atarak onun etrafında döndü, daha sonra da yine arkadaşlarının yanına döndü.
Çok dikkat kesildiğimi gören Subutay benim baktığım tarafa doğru bakarak gözlerini kıstı. "İstersen o at senin olabilir" dedi. Başımı çevirip şaşkınlık içinde ona baktım "Sahiden mi?"
"Evet" sakin çıkan sesiyle "Bugün gördüğümüz yeni atlarla beraber onu sana hediye etmeyi düşünüyorum"Gözlerimi kocaman açarak başımı iki yana salladım "Gerek yok ben sadece bu küçük tayı istiyorum. Öbürleriyle ilgilenemem" dedim. Bu bir köle için biraz fazla büyük bir hediyeydi.
Subutay dalgın bir ifadeyle beni izliyordu. Bir süre hiç konuşmadan durduktan sonra "Seninle bozkır atlarını izleyemeyecek olabilirim o yüzden gitmeden önce sana seveceğini düşündüğüm başka tayları izletmek istedim" dedi.
Kulaklarıma inanamadım. Bu adam beni gerçekten düşünüyor muydu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DANSÖZ (BxB)
Historical FictionDansı ile herkesi büyüleyebilen güzel bir oğlandı Ulbina. Hediye olarak gönderildiği bu Moğol sarayında bu sefer Cengiz Han'ın en güçlü komutanlarından olan aslen Türk kökenli Subutay'ı etkileyecekti.