12.

1K 111 10
                                    


Dışarıdan duyduğumuz patlama sesiyle Kolchura korkarak bana yaklaştı.
Tanselu hemen bizim olduğumuz tarafa doğru gelerek pencereden dışarı bakmaya başladı "Kahretsin! Böyle bir şeye nasıl cesaret edebilirler"

"Ne yapacağız" Diye sordum korkuyla. Öfkeli askerler sarayın bahçesine kadar gelmişti.
Önlerine çıkan kim varsa saldırıyorlardı.

"Belki kaçabiliriz, dışarıda her zaman hazır bulunan bir at arabası var. Gelin benimle"
İkimizde Tanselu'nun dediklerine uyarak peşinden gittik. Odadan çıkar çıkmaz bir o tarafa bir bu tarafa koşan askerleri görüyorduk bir taraftanda tanıdık bir ses bağırarak emir veriyordu. Bu Damir olmalıydı.
Yanında ki dört askerle beraber diğerlerine talimat veriyor herkesi olması gerektiği yere yerleştirtiyordu.
"Çabuk olun, herkes savunmaya hazırlansın! Komutana haber gönderildi mi?"

"Evet efendim"

Herkes o kadar telaşlıydı ki kimse kimseye dönüp bakmıyordu bile. Buradaki insanların ilk defa bir isyanla karşılaştıkları belliydi.
"Durun" dedim bir an Tanselu ve Kolchura'ya hitaben.
"Askerler sarayın etrafını çoktan sarmıştır, arabaya binsek bile kaçmadan bizi yakalarlar"

Tanselu kaşlarını çatarak kendi kendini konuştu "Doğru söylüyorsun. Peki ne yapacağız?"

Kaçışan kadınlara ve hizmetçilere bakarak düşündüm. Ne yapabilirdik ki? Hiçbirimiz kılıç kullanmayı bilmiyorduk ayrıca saraydaki askerlerin sayısı da bir hayli azdı dışarıdakilere kıyasla.
"Öncelikle bütün kadınları toplayıp güvende olabileceğimiz bir yer bulmalıyız"

~

Hızla süzülen ok tam hedefini bulmuş dalda ki kuşu yere düşürmeyi başarmıştı. Üstelik mesafede hiç yakın sayılmazdı.

"Çok iyi bir atıştı Komutan Subutay" dedi Bayar.

Bugünün özel davetlisi.
Söylenenlere göre askerlerin arasında kendine bir nüfus toplamaya çalışıyordu. Eh başarılı olmadığı da söylenemezdi. Onun gözünün yükseklerde olduğunu bilmeyen yoktu.

"Birde sizin atışınızı görelim" dedi Subutay gülümseyerek.

Subutay Moğol askerlerinin arasında en iyi ok kullananlardandı hatta nişancılığıyla nam salmış komutan Cebe'yi zorlayacak kadar iyiydi.
Her ne kadar nişnacılıkta kendine denk bir rakibi olsada güreş ve binicilikte kimse Subutay'ın eline su dökemezdi.

Bayar elinde tuttuğu oku yayına yerleştirerek tam önündeki dala konan kuşu hedef aldı, oku tam yerine saplayamamış olsa da yine de kuşu düşürmeyi başarmıştı.
Bir daha ki atışı Subutay'ın hemen yanındaki Ubadan yaptı, o da Subutay kadar olmasa da Bayar'dan daha iyi bir atış yapmıştı.

Nihayet mola vermeye karar verdikleri zaman kendileri için, daha önceden vurdukları avlarla beraber hazırlanmış sofraya geçtiler.
Elbette sofraya ilk Komutan Subutay oturmuş onun izniyle diğer komutanlarda kendi yerlerine geçip oturmuşlardı.
Yemek boyunca Subutay gözlerini Ubadan'ın yanında oturan Bayar'dan çekmiyordu. Bugün son saatlerini yaşıyordu bu adam, emindi ki o da bunun farkındaydı.

Subutay derin bir nefes verip tam konuşacakken askerlerin arasından çıkan gürültü ve koşarak yanlarına gelen başka bir askerle kaşlarını çatarak ona konuşması için müsaade verdi. Eğer söyleyeceği şey gerçekten de çok önemli bir şey değilse kellesi gidecekti.

"Efendim... Emrinizdeki Çin askerleri isyan çıkartmışlar" Diye nefes nefese konuştu asker.

İsyan kelimesini duyar duymaz ayağa kalkan Subutay'la diğer komutanlara ayaklanmışlardı. Onun yokluğunu fırsat bilerek ayaklanma çıkartmışlardı.

"Demek canlarına susamışlar... Ben size isyan etmek neymiş gösteririm" Dedi Subutay tehlikeli bir sesle.

~

"Hadi kızlar çabuk olun! Bu taraftan" bağırarak kızları toplamaya çalışıyordum bir arada durmamız gerekiyordu yoksa her birimiz ayrı ayrı düşman askerlerinin eline düşecektik.

"Damir!" Diye bağırdı Tanselu.
Damir arkasındaki askerlerle beraber bizim olduğumuz tarafa doğru geliyordu.

"Gidiyor musun?"

"Evet. Destek gelene kadar onları oyalayacağım. Sizlerde mahzene geçip orada bekleyin ve hiçbir yere ayrılmayın" Diye konuştu Damir. Hızlıca yanımızdan geçmeden önce bakışları benim üzerimde durdu hafifçe yanıma yaklaşarak "Dikkatli ol" dedi sadece benim duyabilcegim bir sesle ve başka da bir şey söylemeden yanımızdan ayrıldı.

Bunu umursamayarak diğerleri ile beraber sarayın en alt katına inmeye başladım kimi kadınlar korkudan birbirinin elini tutuyor henüz yaşı on altı olan kızlar ise kısıkca ağlıyordu.

Biz mahzene geçip sessizce beklerken dışarıdan gelen sesler gitgide artıyordu. Tanselu nereden bulduğunu fark etmediğim kılıcıyla mahzenin kapısının önünde beklerken bende Kolchura ile beraber ergenlik dönemlerine bile yeni yeni giren kızları yatıştırmaya çalışıyordum.

"Umarım Damir'e bir şey olmaz. Bu Tanselu'yu çok üzer" dedi Kolchura.
"Onlar yakınlar mı?" Diye sordum.

"Elbette onlar kardeş"

Birden bulunduğumuz içine zar zor sığdığımız odanın kapısına birileri sertçe tekme atmaya başladı o an bütün kızlar çığlık atmıştı bende dahil.
Şuanda bir tek Tanselu'nun elinde kılıç vardı ve diğer herkes savunmasızdı.

Tanselu elindeki kılıçla derin derin nefes alırken bizim tam önümüzdeydi. Onun bu cesaretine hayran kalmıştım.
Kapı sert bir şekilde kırılıp açılınca içeri askerler doluşmaya başlamıştı.

Üç tanesi Tanselu'nun etrafını sararken diğerleri bize doğru saldırıyordu. Kızlar küçücük odada kendilerini kurtarmak için onlardan kaçmaya çalışsa da hepside dayak yiyerek adamların elinde kalıyordu. Tanselu tam dört asker öldürmüş hiçbir yara almadan kılıcıyla kendisine saldıranları kesiyordu.

Kolchura kendisini tutmak isteyen adamın göğsüne sert bir tekme atarak onun düşmesini sağlamış fakat arkadan saçların tutan askerle onun eline düşmüştü.
Onu kurtarmak isteyerek kolumu tutan adamın hançerini alıp onun boğazını kesmiştim.
Fakat önüme çıkan yapılı askerin yüzüme sert bir şekilde tokat atmasıyla yere düşmeden önce duyduğum son şey Kolchura'nın "Tanselu!" Diye bağırması, gördüğüm son şeyde karnından kanlar akan Tanselu oldu.









Biraz aksiyonlu bir bölüm olsun istedim.
:)

DANSÖZ (BxB) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin