20.

567 99 15
                                    


Her şey bu gece Li için bitecekti.
Sadece onun için değil Huang kralı içinde bitecekti, tabi Li böyle umuyordu.

Kral elini hemen yanındaki oğlanın beyaz eline götürerek konuştu. "Bu gece ikimiz içinde unutulmaz olacak"
Gülümsedi Li. Evet, aynen öyle olacaktı.
Elbetteki kralın ona alttan alttan ima ettiği şeyi anlamış ve bunu kabul etmişti, eline bundan daha iyi bir fırsat geçemezdi ne de olsa.
Bir an için aklına Cebe geldi.
Onu da tıpkı bu şekilde odasına girmiş ve onu öldürecekken asıl gerçeği öğrenmişti.

Cebe...

Onu neden bu kadar düşünüyordu ki? Babasını öldürmemiş olsa bile neden kendisini ilgilendirsin.
Oğlan bunları düşünmek istemeyerek başını iki yana salladı kral ise bir an önce bu oğlanla berber yaşayacağı o müstehcen anları düşünüyor, bu eğlenceyi bir an önce bitirip Li ile beraber odasına gitmek istiyordu.

O anda saraydaki kralın özel askerleri koşarak eğlenceyi böldüler ve kralın etrafını sararlarken içlerinden biri kralın kulağına bir şeyler fısıldadı. İhtiyar adamın bu duyduklarımdan sonra gözleri yuvalarından fırlayacakmış gibi oldu, elleri ve bütün vücudu titremeye başladı.
Daha sonra gelen askerlerin bağırıp çağırmasıyla da olay artık açıklığa kavuşmuştu.

Moğol ordusu şuanda şehre girmiş her yeri yakıp yıkıyordu.

'Bu nasıl olur?' diye düşündü Li. Nasıl haberleri olmamıştı.

Meğer prensin sanılan ordu aslında Moğollara aitmiş. Moğollar ilk önce Prens Jun Yí'yi yenmiş fakat bunu bir şekilde gizleyip onlar gibi davranarak şehrin içine doğru ilerlemiş en sonunda da kimliklerini açığa çıkarmışlardı.

"Majesteleri sizi hemen buradan götürmeliyiz"

Kral hemen korkuyla ayaklandı.
"Ne demek oluyor bu? Koskoca ordu şehre nasıl girer? Ne yapıyordunuz siz!"

"M-majesteleri yanlış zafer haberi diğer askerlere daha önce gitmiş ve onlarda kendilerini içkiye eğlenceye vererek sarhoş olmuşlar. Moğollar da onlar daha ne olduğunu bile anlayamadın haber verme fırsatı yakalamalarına müsaade etmemiş hepsini öldürmüşler"
Askerin hızlı hızlı konuşarak kendini açıklamaya çalışması ve kralın gittikçe artan öfkesi ile beraber Li'de ayaklandı.

"Kralım askerlerinizle beraber beni takip edin. Ben bu barbarların eline esir düştüğüm zaman onların taktikleri ile ilgilide pek çok şey öğrenmiştim, sizi bu sayede kolayca saraydan çıkartabilirim"

Huang Kralı bu fikre epey sevinmişti. Eğer saraydan kurtulup birde Çin'e ulaşabilirse orada tanıdığı varlıklı ailelerden yardım alarak hayatta kalabilirdi.

Kralın emri ile beraber askerler ona ayak uydurarak Önlerine gelen herkesi ite kaka hatta yanlarında gelmek isteyenleri öldürerek yollarına devam ediyorlardı. Fakat çoktan sarayın içine doğru yayılan kargaşa ile beraber kralı korumakla görevli askerlerin sayısı da bir bir azalıyordu, elbette ki bunda Li'nin de katkısı yok değildi. Bilerek askerleri başka taraflara yönlendiriyor, kralın etrafındaki askerlerden kurtuluyordu.

O sırada büyük kapıdan gelen sesler Moğol askerlerinin içeriye girdiğini haber verdi.
"Hainler! Huang'da bu kadar hain olmasaydı bu Moğollar bu şekilde sarayımı basamazlardı" Diye bağırdı ihtiyar kral.

Li ise on-onbeş kadar askeri arkada onları korumaları için bırakmıştı. Tabiki de Li bu sarayın en güvenilir çıkış yolunu biliyordu fakat bunu Huang kralının çıkarı için değil kendi çıkarı için kullanacaktı.

Nihayetinde adamın yanında Li dışında sadece beş asker kalmıştı. Çoğu karşılarına çıkan Moğol askerleri tarafından öldürülmüştü. Genç oğlanda onlardan kalan kılıçlardan birini alarak yürümeye devam ediyordu, beklediği fırsat hâlâ ayağına gelmemişti ve sarayın çıkışına da varmak üzerelerdi. Oğlan gelen sesler çok uzakta olmasına rağmen kralında aklını kurcalayarak üç askeri daha göndermeyi başardı. Kral zaten can korkusuyla oğlanın bir dediğini ikiletmiyordu.

Nihayet çıkışa geldikleri zaman küçük geçitten ilk kral geçti onun arkasındanda öbür asker, ikinci askerde tam geçecekken Li arkadan saldırarak adamı öldürdü ve eteklerini toplayıp kendiside geçitten geçti.

Evet saray bahçesine çıkmışlardı ama etraf adeta kıyamet yeriydi. Kral telaşla çocuğa doğru dönerken o esnada oğlanın yanında kalan son adamı kılıçtan geçirerek öldürdüğünü gördü.

"N-ne yaptın sen! O işimize yarayabilirdi" dedi Kral korktuğu her halinden belli olan sesiyle.

Oğlan artık rol yapmıyordu, gerçek ifadesini takınarak krala doğru adımlamaya başladı. Onun her adımında geri geri giderken dehşetle ellerini oğlana doğru uzatıp yalvarmaya başladı kral.

Li bu ölesiye nefret ettiği adama son bir sözü bile çok görerek tıpkı babasından öğrendiği gibi tek bir kılıç hamlesiyle ihtiyar başı gövdesinden ayırdı.
Aslında bu adama ne yapsada içi soğumazdı, o bu kadar kolay bir ölümü hak etmiyordu ama Li öfkesine engel olamamıştı ilk defa. Artık huzur bulmuştu oğlan. Babasının kanını yerde bırakmamıştı.

"İntikamını aldın. Ne yalan söyleyeyim gerçekten etkilendim Li"

Duyduğu sesle yerinden sıçrayarak arkasını döndü genç çocuk.
Gri atın üzerindeki yapılı beden ifadesiz yüzüyle ona bakıyordu. Li bir şey demeye fırsat bile bulamadan tekrar konuştu Cebe.

"Yakalayın onu"

~

Bayılmamın üzerinden bir iki gün geçmişti sadece o zamanda beri Damir ile tekrar konuşmamıştım tabi annemi de o kadar sık göremedim. Bu durum beni bir hayli huzursuz ediyordu.
Beni tedavi eden Hekimin tuhaf ifadesiyse sağlığımla ilgili beni büyük şüpheye düşürmüştü. Keşke onu konuşturtsaydım.

Yanıma sırıtarak gelen Tanselu'nun durumu ise belli ki benden çok daha iyiydi.

"Bu seni göklere çıkaracak kutlu habere rağmen nasıl bu ifadeyi takınabiliyorsun Ulbina? Yoksa saraydan geçici bir süre için ayrılan Kolchura'dan ötürü mü bu kadar mutsuzsun? Ya da seni bu vakte kadar kutlamamış olan vefasız arkadaşın için mi?"

"Ne diyorsun Tanselu?"

Tanselu elini sanki bir şey varmış gibi yüzüme getirip kaşlarını çatarak baktı bana.
"Asıl sen ne diyorsun Ulbina, gebelik seni bir tuhaf etkiledi galiba?"

Ne!

Gebelik mi?
Kulaklarım neden uğulduyor?
Hamileyim ve bundan benim haberim yok.
Bu nasıl olabilir? Ben, bebek.

Benim bu kadar şaşırdığımı gören Tanselu da bir şeyden haberim olmadığını anlamış o da benim gibi şaşırmıştı.
O esnada koşarak yanımıza gelen hizmetçi kız "Efendim, Komutan Subutay seferden erken dönüyormuş. Düşman askerleri savaşmak yerine teslim olmayı seçmişler"

Ben kendi yaşadıklarımın şokuyla kızın sesini bile duymamıştım.
"Nasıl olur, annen sana söylemedi mi?"

Annem...









Taslakta kalmıştı atayım dedim💗

DANSÖZ (BxB) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin