"Amirim, sanırım 11-le 8 birini kurtarmış."
"Nerde onlar?"
"Burdayım, amirim."
"11 nerede? Kurtardığınız kişi nerede?"
"Kurtardığımız kişiyi şu an yoğun bakıma alacakalar. İstanbula götürülüyor. Rüzgara geldikteyse, onu kayb ettik."
"Nasıl yani kayb ettik?"
"Enkazın arasından çıkmaya çalışırken, enkaz parçası üzerine düştü."
"Peki ne yaptınız?"
"Çok fazla sıkıştığı için çıkaramadık, orada can verdi."
"Ne? Olamaz."
"Malesef, amirim. Vefat etti."
"O artık bi şehit."
"Evet amirim. Ama ben buraya sizden izin almak için gelmiştim."
"Ne izni?"
"Geçen gün size söylemiştim. Annem kurtarıldı diye. Onun yanına İstanbula gitmek için izin almıştım sizden bu gün için. "
"Doğru, bir günlük izin almıştın. O zaman sen şimdiden çık istersen."
"Olur amirim. "
Ferhat, hazırlandı ve İstanbula gitmek için yola çıktı. Ama o amirle konuşurken Volkan ambulans arabasına yerleştiriliyordu ve onların konuştuklarını duydu. Bilinci yerine gelmişti çünki. Ama vücudunda yaralar vardı ve enkazın altında kaldığından dolayı kemik kırılmaları. Bu yüzden hemen İstanbula götürülmeliydi.
Volkan ambulansla, Ferhatsa arabasıyla gidiyordu İstanbula. Kaç saatin ardından ikiside bir-birinden habersiz vardılar İstanbula. Volkanı hemen içeri yerleştirdiler ve kemik kırılmaları olduğu için bi röntgen çektiler. Volkan kendi yatağında uzanmıştı ilaçları verildikten sonra. Ferhatsa annesini görmek için hastaneye girdi, annesinin olduğu yere gitti.
"Anne,"
"Ferhatım, canım oğlum."
Ferhat annesiyle sarılırken arada olan perdenin biri tarafından aralandığını fark etti. O kişiye baktığında onun Volkan olduğunu anladı.
"Arkadaşlarımı da kurtardınız mı?"
"Oğlum, bu da kim?"
"Merak etme anne, ben hallederim."
"Onu tanıyo musun oğlum?"
"Hayır, anne."
"Ne demek hayır?"
Volkan şaşırmış halde Ferhata bakarak konuştu.
"Seni amirle konuşurken gördüm, ona yalan söyledin. "
"Sen bi gelsene benle."
Ferhat Volkanın kolundan tutarak onu koridora çıkardı. Onu duvara yaslayıp iki kolunuda duvara dayadı ki, çıkamasın.
"Annenin yanında yalan söyledin, yaptığın şeyin üzeri açılmasın diye. "
"Ne yapmışım ben?"
"Amire yalan söyledin, onlar ölmediler!"
"Sen nereden biliyorsun? Biz seni kurtarırken sen bayılmıştın ve hiç bi şey görmedin."
"Hayır, ne arkadaşlarım öldü ne de diğer kurtarıcı."
"Sen hiç bir şey bilmiyorsun. Kanıtın var mı? Yok. "
"Kanıtım yok ama, onların ölmediyini ve senin de yanlış ifade verdiyini biliyorum."
"Sadece bilmek ve inanmak yetmez."
Ferhat, kollarını duvardan çekerek kantine gitti. Volkansa daha iyileşmediği için Ferhatın gitmesiyle beraber yere bayıldı.
Hemşireler gelip onu kaldırdılar ve yatağına yerleştirdiler. İlacının vakti gelmişti ve dinlenmesi gerekiyordu.
Ferhatsa bi şeyler atıştırmak için kantine indi ilk katta olan. Bi tane sade kahve aldı ve yanında da fıstıklı çikolata. Kahvesini yudumlaya-yudumlaya düşünüyordu, acaba hata mı yapıyordu? Böyle bi şey yapmasının sebebi, Rüzgarları orada bırakmasının sebebi, yardım ekipleri çağırmak yerine amire yanlış ifade vermesinin sebebi, kız arkadaşıydı. Onu kurtarmak için Rüzgarı ve yanındakileri bırakıp onu aramaya gitti. Şimdiyse yaptıklarından pişman, ama eğer böyle bi şey yaptıysa onu saklamak zorunda çünki işten kovulmak bi yana dursun, hapise düşe bilir. Ve artık Volkanın elinde koz var, onu tehtit ede bilir. Ona para mı teklif etse? Belki o zaman onu şikayet etmek hevesinden düşer.
Kantinden çıktıktan sonra Volkanın yanına gitti ama o uyuyordu ve Ferhat, onun uyanmasını bekledi.
"Yine mi sen? Ne istiyorsun benden?"
Volkan gözlerini açtığı an başının üstünde Ferhatı görünce şaşırdı.
"Hiç bi şey. Sadece konuşmak."
"Ne konuşacağım ki ben seninle?"
"Zorla mı istiyorsun?"
"Peki, koridora çık geliyorum ben de."
Ferhat kolidora çıktı ve Volkan da serumlarını kolundan söküp yatağından kalktı.
"Ne konuşacaksın benimle?"
"Bak çocuk, her ne duydun bilmiyorum ama ben öyle bi şey yapmadım tamam mı?"
"Birincisi ne yaptığın beni ilgilendirmez. Eğer yalan söylediysen seni polise ihbar ederim. İkincisi ben çocuk değilim, bebeyim."
"Ben yalan söylemiyorum. Ne istiyosun benden susman için?"
"Ne isteyi? Ne susması?"
"Gel seninle bir anlaşmaya varalım. Ben sana paranı vereyim sen de bu işlere burnunu sokma tamam mı?"
"Senin karşında bi tane kemik için her şey yapacak köpek yok. O sen olursun ancak."
"Bak, düzgün konuş benimle sonu fena olur."
"İşine gelmeyince tehtit et hemen."
"Tehtit etmiyorum, gel anlaşmaya varalım, sen paranı al ve sus."
"Benim para falan umrumda değil. Umrumda olan arkadaşlarım."
"Demek savaş istiyorsun?"
"Ben savaşmaya dünden hazırım."
"O zaman savaş başlasın..."
Merhaba canımın içleri. Kitapı epey bi heyecan sardı. Acaba Volkanın, Ferhatın ve bizimkilerin sonu nasıl bitecek? Yorumlarda fikirlerinizi yazın. Bye bye.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHV+R
RomanceAşk ne garip bir duygu değil mi? Dağın başında denizin dibinde depremin ortasında olurken bile engel tanımıyor. Normal evlerde normal sokaklarda normal şartlarda değil, enkazın altında ezilirken aşık oldum ona.