18.bölüm-Yolun sonu

18 12 0
                                    

"Demek savaş istiyorsun ha?!" Volkan hastane odasında test sonuçlarının çıkmasını beklerken Ferhatla olan tartışmasını düşünüyordu.

"Volkan bey siz misiniz?"

"Evet, buyurun."

"Dün doktorunuzun yaptırdığı test sonuçlarınız çıktı. Birazdan doktorunuz gelip durumunuzu anlatacak size."

"Tamam. Teşekkür ederim. "

"Bi şey değil. "

Hemşire odadan çıktıktan tahminen beş dakika sonra doktor odaya girdi.

"Volkan bey test sonuçlarınız çıktı."

"Durumum ne doktor bey?"

"Vücudunuzdaki yaralar fazla çoğalmadan karşısını aldık ve gerekli tedaviyi yaptık. Durumunuz gayet iyi. Sizi taburcu ede biliriz."

"Çok teşekkür ederim doktor bey. Peki ne zaman çıka bilirim?"

"Birazdan çıkış işlemlerini yapıp çıka bilirsiniz."

"Tamam. Anladım."

Volkan çıkışa doğru yaklaşıp hastaneden çıktı. Çıkar-çıkmaz hemen telefonunu eline aldı ve polisi aradı.

"Merhabalar, polis bey. Ben bir ihbarda bulunacaktım."

Volkan polisle konuştuğundan on dakika sonra polis arabaları hastanenin önüne doluştu.

"Polis bey, size bahs ettiğim adam birazdan hastaneden çıkış yapacak."

"Tamam, Volkan bey."

Ferhat annesinin kolundan tutarak hastanenin çıkışına yaklaştı. Ferhat fırsat bile bulamadan polisler onu kolundan çekiltirerek polis arabasına soktu.

"Oğlumu nereye götürüyorsunuz bırakın onu. O asla bi şey yapmaz birine. Lütfen bırakın."

Ferhatın başında lacivert şalı olan ve pahalı ama eskimiş uzun mor ve altın desenli etek giyen yaşına rağmen genç görünen şalın altından çıkan kızıl saçlı annesi dedi.

"Hamımefendi, lütfen işimize engel olmayın. Oğlunuz hakkında şikayet var. İşimizi yapıyoruz."

Polisler Ferhatın annesini onlara engel olmasın diye uzaklaştırdılar.

"Ben suçsuzum, niye beni götürüyorsunuz?"

"Biz sen suçlusun mu dedik? Karakola götürüyoruz sadece."

Polis arabaları hızlıca hastanenin önünden uzaklaştı. Volkansa hastanenin önünde kaldı, o da gitmek isteyince Ferhatın annesi onun boğazından yapıştı.

"Hepsi senin yüzünden oldu. Oğluma ne yaptıysan artık, senin yüzünden karakola gidiyor. Benim melek gibi oğlumu hapishanelere sürgün ediyor."

Volkan kadının ellerini yakasımdan çekip cevap verdi.

"Siz oğlunuzun neler çevirdiyini biliyor musunuz?"

"Ne yapmış ki benim oğlum?"

"Neler yapmamış ki? Masum insanları ölüme mahkum etmiş. Dahası da var, kendi iş arkadaşını da hiçe saymış onu da ölüme terk etmiş. Bunlardan haberiniz varmıydı?"

"Hepsi yalan. Ben oğluma güveniyorum o asla böyle bi şey yapmaz. Babasına haber verince görürsünüz siz."

"Kime haber veriyorsanız verin. Umrumda değil. Ben adalet istiyorum."

Volkan hızlı ve sert adımlarla uzaklaştı hastanenin bahçesinden. Çok kızmıştı arkadaşlarına ve kendisine olan haksızlıklardan dolayı. Niye? Niye arkadaşlarını kurtarmak istemiyorlar? Onlar ne yaptı ki? Kendi-kendine sadece bu soruların cevabını düşünüyordu. Ama bunların hiç biri onun mantığına sığmıyordu. Hiç kimsenin mantığına sığmayacak şeyler oluyordu arkadaşlarına. Ama bunlar onların yanına kalmayacaktı şimdi Ferhatı polise ihbar etti sonraysa diğerlerinin icabına bakacaktı.

Kara-kara düşünerek İstanbulun sokaklarında ilerliyordu, Malatyaya gitmek için otobüs arıyordu. Ve sonunda Malatyaya giden bir otobüs buldu.

 Ve sonunda Malatyaya giden bir otobüs buldu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Abi, bu otobüs Malatyaya mı gidiyor?"

"Evet kardeş, Malatyaya gidiyoruz."

"Ben de gele bilirmiyim?"

"Gel atla."

Volkan otobüs şoförüyle konuştuktan sonra otobüse bindi ve otobüsün cam kenarında oturdu. Başını cama yaslayıp dışarıyı seyr ediyordu, epey bi yolu vardı ama arkadaşlarına ulaşmanın tek yolu buydu. Başka çaresi yoktu, yolun sonu nereye giderse gitsin onlara ulaşmalıydı. Çünki eğer arkadaşlarını orada can çekişirken bırakırsa kendi hayatına nasıl devam ede bilirdi? Kalbinin yarısını enkaz altında bırakmış gibi nasıl devam edecekti hayatının geri kalanını? Buna hakkı yoktu, onlar bir-birlerine söz vermişlerdi "asla bir-birimizi bırakmayacayız" diye. Bu sözü unutamazdı, yok sayamazdı. Tek şansı onları kurtarmaktı. Çünki belliki onları başka hiç kimse kurtarmayacaktı. Ama kafasında düşündüyü en kötü ihtimal onların ölmüş olması ihtimaliydi. Ama bu ihtimal onun için yüzde sıfır gibi bi şeydi, asla onları ölüme terk etmeyecekti. Düşmanları savaşmak istiyorlardısa savaşacaktı, intikam almasının tek yolu buydu. İntikam bu dünyada en güçlü duygudur. Aşktan bile, korkudan bile, nifretten bile en güçlü hiss. Onu alamazsan ömrünün sonunadek için yanar, vicdan azabı çekersin. Tüm duygularda intikamdan başlar zaten, şimdi o da bu azabı çekiyordu. Arkadaşlarının intikamını alamazsa onları kurtaramazsa ömrünün sonunadek alamadığı intikamının vicdan azabını çeker. Hatta bu duyguyla yaşaya bilirse...

Selammmmmmm canikolar. Sizden çok çok çok özür dilerim. Size bir haftadır yazamadığım için çok özür dilerim. Ama bu benim elimde olan bi şey değildi. Eğer çok acil işim çıkmasaydı sizi merakta bırakmazdım. Anlayışınız için çok teşekkür ederim gerçekten. Hoşça kalınnnnnnnn.

MAHV+RHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin