Selamlar, fice başlamadan söyliyim 1 yıllık bir zaman atlaması yaptım, kafanız karışmasın
▻▻
Yalnızlık. Hem kalabalıkta hem de bir başınayken insanı asla bırakmayan bir duygu, belki de bir düşünce. Milyonların arasında nasıl yalnız kalabilir ki insan? Kalabalıkların arasında nasıl kaybolabilir? Denizde boğulurken nasıl kimse onu görmez de kurtarmaz? Belki de bilerek kaybolur insan, kurtarılmak istemez. Sahi insan, neden yalnız kalmak ister ki?
Birçok insan tanırsın; seversin, sevilirsin; anlaşılmak istersin, başkalarını anlamak istersin; kimisinin yalnızlığını sonlandırırsın, bazıları ise senin yalnızlığında son bulur. İnsanlar beraberlerinde bağları getirir, sorumluluklar oluşur. Bu yükü kaldıramayacak kişiler sorumluluklardan kaçarlar, kimseyle bir bağ oluşturmazlar.
Birini seversen ve bunu hissettirirsen karşı taraf daha fazla beklentiye girer ve bunu karşılamak bazen kişiyi yorabilir. Beklentiler ve kişinin kapasitesi hayatı boyunca çatışma içindedir. Kendinden önce başkasının ihtiyaçlarını karşılamaya çalışır, onlara öncelik verirsen kendine yardım eli uzatamaz, kaybolursun.
Nagi Seishiro, kimseyi hayatına almamış, samimiyete girmemişti. Ona göre başkalarıyla konuşmak bile zahmetliydi. Kendisinden bir şeyler isteyecekler, bunu karşılamazsa ise onun başına iş çıkaracaklardı. Ailesiyle arasında bir bağ yoktu, aynı çatı altında kalmak zorunda olduğu birkaç yetişkinlerdi o kadar.
Kendisi 3 yıl önce ailesinden alınarak yetimhanede kalmış, yarım yıl kadar önce de evlatlık alınarak yeni evine gelmişti. Ona göre nerede kimlerle olduğu fark etmiyordu, rahat bir şekilde yaşaması ona yeterdi. Eski ailesinden kurtulması onun işine geliyordu. Tüm gün sokakta yatmak hiç rahat değildi.
Durumları iyi olmasına rağmen dilenerek daha fazla para kazanan bir ailenin tek çocuğu olması onun bu "muhtaç aile" tiyatrosundaki rolünü arttırıyordu. Annesi sokaklarda oturup dilenir, diğerlerinin daha fazla vicdan yapması içinse Nagi'yi yanına alırdı. Ona uyku ilacı verilir, tüm gün uyur ve tiyatrodaki rolünü mükemmel bir şekilde yerine getirirdi.
Hergün ilaç etkisinde kala kala ilaçlar fazla etki etmez olmuştu. Uyusada algıları hala açık olur, çevresinde olan biteni kavrayabilirdi. Uyaranlardan fazla etkilenmezdi, vücudu hep uyuşuk olurdu. Zeki bir çocuktu, bunu o da biliyordu. Her şeyi ilk seferde anlardı, bu belki de sevdiği tek yönü olabilirdi. Kimse onun başına iş açamazdı böylece.
Hiç bilmediği bir şehirdeki yeni okulu, çoğunlukla zenginlerden oluşan bir özel okuldu. Sınava girip kazanmış, böylece okumaya hak kazanmıştı. Parayla iş yapmayı sevmezdi. Bir işi kendisi herhangi bir karşılık vermeden yapamıyorsa boşuna kendini yormaz, zarara da girmezdi.
Bulunduğu yetimhane o geldikten birkaç ay sonra yanmış, bu yüzden başka bir yetimhaneye gönderilmişti. Yangının üzerinden 1 yıl geçmiş, kimseyle tekrar iletişime geçmemişti. Gerçi arkadaşım diyebileceği biri yoktu ya, ona fark etmiyordu.
3. sınıfın ilk günü. Artık ailelerin bir çoğu çocukları için beklemeden gidiyordu ancak onun ailesi beklemeye karar vermişlerdi. Çocuklarının okuldaki ilk günü onlar için oldukça önemliydi, akşam pasta alınacak, kendi aralarında bu okul günü kutlanacaktı. Eski hayatına kıyasla böyle bir aile ortamında kalması onun için daha rahattı. En azından istediği her şeye ulaşabiliyordu. Ailesini seviyordu aslında ancak onun için o kadar da değerleri yoktu. Er ya da geç biri onu evlatlık alır, en kötü reşit olduğunda yetimhaneden kovulurdu ne de olsa.
Kalabalıklaşmaya başlayan sınıfta cam kenarına geçmiş, bahçeye bakıyordu. Herkes birbirine benziyor, herhangi bir ilgi uyandırmıyordu. Dalgın bir şekilde bakınırken mor saçlar gözüne takıldı. Güneşin altında parlıyor, etrafına renk katarken aynı zamanda da bütün gözleri üzerine çekiyordu. "Çok güzel" diye düşündü. "O gerçekten Tanrı'nın sevdiği bir kulu olmalı."
Mor saçlı genç okula girip gözden kaybolduğunda Nagi dışarı bakmaktan vazgeçti. Artık görmek isteyeceği kadar özel bir şey yoktu. Saatin yavaş tiktakları canını sıksa da bekledi. Sınıf kapısı açıldığında pek umursamasa da ani bir dürtüyle kapıya baktığında tekrardan mor saçlarla karşılaştı. Onun deyimiyle kutsanmış çocuk sağ çaprazındaki sıraya geçtiğinde ise görüş açısında olduğu için oldukça mutluydu.
Öğretmenin derse girmesiyle sınıf sessizleşti. Her yıl olduğu gibi yine kendini tanıtma faslına geçildiğinde ise Nagi, bütün dikkatini mor saçlı çocuğa yönlendirdi. Sadece adını söylemişti, soyadını es geçmişti. Öğretmen soyadını sorup cevabını aldığında ise birkaç kişi kendi arasında konuşmaya başlamıştı. Acaba çocuğun ailesi bu okulda öğretmen falan mıydı? Niye herkes onu konuşuyordu ki?
Öğlen arası geldiğinde herkes kantine gitmiş, sınıfta sadece ikisi kalmıştı. Nagi, annesinin onun için hazırladığı beslenmeden yerken Reo hiçbir şey yemiyor, sırasında kitap okuyordu. Nagi, çocuğun sosyalleşmekte zorlandığını düşündü, onunla yakınlaşmak istedi. Beslenmesinden aldığı bir parça mor üzümü çocuğun sırasına koydu, geri yerine oturdu.
Mor saçlı çocuk kısa bir süreliğine üzüme baksada dokunmadı, kitabını okumaya devam etti. Geçen 10 dakikadan sonra üzümden biraz yemiş, ardından kendisine bakan Nagi'ye gülümsemişti. Tanrı şahidi olsun ki Nagi, artık hergün yanında meyve taşıyacak, bir parçasını da ona verecekti.
▷▷▷▷
Bolumun vasat oldugunun farkindsyim ancak yazacak hic moralim yok, baska bolunlerde telafi etmeye cakisacagim. Yavas yavas olaylaei gelistirmeye calisacagim ama yazarken surekli kendimi tekrar ediyor gibi hissediyorum. Kendinize iyi bakin
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Return Home | rinsagi
FanficAyrıldığın evi geri döndüğünde bulamazsan terk edilmiş hissedersin. Oysa evi ev yapan dört duvar değil, içindeki insanlardır. *tetikleyici unsurlar içerir