Yeni şehir, yeni okul, yeni hayatlar; geçmişin lekesi, geleceğin belirsizliği. Anı yaşamak oldukça zor, kum fırtınasının ortasında bir başına, ne yer yön biliyorsun ne de takip edecek bir iz bulamıyorsun. Gözünü açmak bile çok zor geliyor, sadece fırtınanın dinmesini bekleyebilirsin. Acıtıyor, bütün deliklerden vücuduna giren kum nefes almanı engelliyor. Tepede kızgın güneş, yanıyorsun. Etrafın ateş gibi sıcak kumlarla çevriliyken sadece bunun sonlanmasını ve soğuk bir suya dalmayı hayal edebiliyorsun.
İnsan seli arasında kaybolmuş küçük bir çocuk. Arkadaşlarından ayrı düşmüş, güvenli alanından ayrılmıştı. Onu ittiren yetişkinler yüzünden dengesini bir türlü sağlayamıyor, düşme tehlikeleri atlatarak sürüklenmeye devam ediyordu. Bir yetişkinin onu itmesiyle yere düştü, itilip durduğu için bir türlü ayağa kalkamadı.
"Kalksana çocuk! Ne diye yolumuzu kapatıyorsun?"
"Ahh çocuklardan gerçekten nefret ediyorum! Tek yaptıkları şey işimize engel olmak."
Rin, ayağa kalkmaya çalışmayı bıraktı. Sırtı duvara değene kadar geri geri süründü; dizlerini kendisine çekip kollarıyla sardı, başını kollarının arasına gömdü. "Sakin ol Rin, şuan her yerde seni arıyor olmalılar. Ne demişlerdi önceden, 'kaybolunca asla bir yere gitme, olduğun yerde bekle'. Lütfen... Acele edin."
Usulca esen rüzgar sürekli şiddetlenip duruldu, çocuğun saçlarını savurdu. Birkaç kere aynı döngü tekrarlandıktan sonra Rin, gözünün önüne gelen saçlarını düzeltmekten vazgeçti. Boşuna çabalamasına gerek yoktu, ne de olsa sonuç hep aynıydı. Rüzgar durulsa da saçını düzeltmedi, belki tekrar eserdi.
Güneş, ışıklarını titreştirip bulutların ardından sadece gökteki kızıl izlerini bıraktığında Rin hala olduğu yerde bekliyordu. Gözünün önündeki saçları görüş açısını engelliyor, soğumaya başlayan havadan dolayı vücudu titriyordu. Nerede olduğunu veya nereye gitmesi gerektiğini bilmiyordu, keşke Hiori ona söylediğinde yetimhanenin adresini ezberleseydi. Bunun yerine onlara güvenmeyi tercih etmişti. "Benim bilmeme gerek yok, siz bilseniz yeter. Asla sizin yanınızdan ayrılmam zaten." Ama şimdi ise onlardan ayrı düşmüştü!
Birkaç küçük adım sesi duyunca hızla kafasını kaldırdı ancak gördüğü çocuk ona hiç tanıdık gelmemişti. Hayal kırıklığıyla kafasını dizlerine yaslayıp çocuğa bakmaya başladı. Oldukça sıradan bir tipti, hatırlamaya değer bir şeyi yoktu. Çocuk aralarında bir-iki adımlık bir mesafe bırakıp diz çöktü. Rin'i biraz inceledi, ardından sesini fazla yükseltmeden konuşmaya başladı.
"Seni daha önce buralarda gördüğümü sanmıyorum, kaybolmuş olmalısın. Neyse ki ben buraları avucumun içi gibi bilirim! Gideceğin yeri söylemen yeter."
Ne kadar çekinsede Rin, arkadaşlarının yanına geri dönmek istiyordu. Karşısındaki kişi onun işine yarayacaksa ayak uydurmasında bir sorun yoktu, değil mi? Yetimhanenin ismini söylediğinde çocuğun dudakları bir anlığına yukarı kıvrılır gibi oldu, kaşı yukarı kalktı. "Anlıyorum, demek yetimsin. Eh, bende öyleydim ama şuan bir 'ailem' var."
Çocuk aile kısmını bilerek vurgulamıştı, sanki kendisini Rin'den üstün görüyor, bir nebze de olsa egosunu tatmin etmek istiyordu.
"Tabii herkes sahiplenilecek diye bir şey yok ya. Üzülme, belki seni de isterler."
Sahiplenmek, başkaları tarafından istenmek. Bu cümleleri sarf ederken sanki bir köpekten bahsediyordu. Söyledikleri sadece Rin'i aşağılamak için değildi, içinde bulunduğu durumun dışa vurumuydu. Yetimlerdi onlar, bir kez sokağa bırakılmışlardı. İsteyen onları alır, hoşlarına gitmezse geri bırakırdı. Yapabilecekleri tek şey ise kuyruk sallayarak "ailelerinin" onları bırakmaması için çaba harcamaktı. Sonuç olarak uslu köpekler herkesin tercihidir, değil mi?
"Bak ne diyeceğim, seni ailemin yanına götüreyim. Dediğin yer buradan oldukça uzak, babam seni bırakabilir. Hem hava çok soğuk, sıcak bir çay içer öyle götürürüz seni."
Yetimhaneden oldukça uzaktı Rin, bunu o da biliyordu. Hava kararmaya başlamıştı, eğer diretip gitmek isterse yolunu bulamayacak, belki de sokak köpeklerine yem olacaktı. Ancak bir yetişkinin onu bırakacak olması, böylece sokak köpeklerini dert etmesine gerek kalmazdı, hem de çay içip soğuktan donma raddesine gelen vücudunu ısıtma fikri daha cazipti. Bu teklifi kabul etmekten zarar gelmezdi, değil mi? Ne de olsa çocuklar, yetişkinlere her daim güvenebilirler.
Onaylar bir şekilde kafasını sallayıp ayağa kalktı. Önündeki çocuk arkasını dönüp ilerleyince onun arkasından yürümeye başladı. Geniş sokaklarda onlar dışında birkaç kişi daha vardı. Hiçbiriyle göz teması kurmadı, herkesin bir acelesi vardı. Kimse bir saniye bile olsa durup etrafına bakmıyor, telaşlı adımlarla yürümeye devam ediyordu.
"Bu yetişkinler de bir acayip, insanın her zaman acelesi olamaz ki. Acaba nereye yetişmeye çalışıyorlar" Rin kendi kendine mırıldandığını sanıyordu ancak çocuk onu duymuştu. Ufak bir kıkırtı bıraktı. "Bir yere yetişmeye çalışmıyorlar, başkaları onlara yetişmesin diye acele ediyorlar."
Takip ettiği çocuk ışığı titreşen bir sokak lambasının altında durduğunda Rin merakla baktı. Çocuk etrafı kontrol etti, Rin'e bir adım yaklaşıp kısık sesle konuşmaya başladı.
"Ana yoldan gitmeye devam edersek çok uzun sürecek, hava da iyice kararmaya başladı. İstersen kestirmeden gidebiliriz ama ara sokaklardan geçeceğiz, haberin olsun."
Çocuğun ses tonu ve davranışları her ne kadar onu rahatsız etse de karanlıkta tanımadığı bir yerde olma fikri onu daha fazla rahatsız ediyordu, bu yüzden çocuğun teklifini onayladı. O zaten buraları biliyordu, kaybolmazlardı. Tek istediği şey bir an önce arkadaşlarına kavuşmaktı. Bir an çocuğun dudaklarının yukarı kıvrıldığını görür gibi oldu. Bu gülümseme dostça değildi; Rin ürperdi, çocuğa bakmayı kesti. Bir an önce gitmek istiyordu.
Ara sokaklar birazcık korkutucuydu. Sıkışık beton duvarlar, yolu daha da kapatan çöpler, önünüze atlayıp size kısa bir şok yaşatan kediler ve duvar kenarlarına çökmüş keşler. Bu duvarların arasına gömülmüş hayatların ağırlığı Rin'in sırtında bir yük gibiydi. Bu daracık ara sokaklardan çıkana kadar sürekli Tanrı'ya aynı dileği fısıldadı. "Lütfen, asla buralara düşmeyeyim."
"İşte geldik! Önden buyur."
İçeri adımını attığı anda vücudunu bir ürperti dalgası sardı. Hava oldukça boğucuydu, nefes almakta zorlandığını hissetti. Fazla olmasa da dışarıdan daha sıcaktı, etraf yanık plastik ve deterjan kokuyordu. Işıklar etrafı aydınlatmaya yetmiyordu, birçok eşya koyu renkli olduğu için onları fark etmesi zorlaşıyordu. Kolundan tutulup sürüklendiğinde anlık olarak hareket edemedi, ardından toparladı. Koltuğun önüne geldiğinde çocuk, ona oturması için işaret verdi.
Koltuk sert sayılırdı. Bazı yerleri yumuşak olsa da kalan yerler sanki taşlaşmış gibiydi. Garip bir dokusu vardı, sanki bir içecek dökülmüş de temizlenemeden kurumuş gibiydi. Yine de bir şey söylemedi, saygısızlık yapmak istemiyordu. Bir süre sonra önündeki masaya bardak konuldu, içinde çay vardı.
"Al işte, iç de için ısınsın. Kaç şeker kullandığını bilmiyodum, iki tane attım ben de."
Çayın tadında bir gariplik vardı. Markasından olsa gerek, diye düşündü. Rin hep poşet çay içmişti, belki de ondan dolayı tadı garip geliyordu. Çocuk karşısındaki koltuğa oturmuş, sadece bekliyordu. Etrafta yetişkinler şimdilik gözükmüyordu. Eklemleri uyuşmuş gibiydi, hareket edecek enerjisi yoktu. Bir ağırlık çökmüştü üzerine,çocuğun bakışlarını hala üstünde hissediyordu. Yerinde birazcık kıpırdandı,uykusu vardı.
"Gün boyunca çok yorulmuş olmalısın, istersen biraz dinlen. Babam gelince ben seni kaldırırım, rahatına bak."
İstese de daha fazla uyanık kalamazdı Rin. Gözü kapanmaya başladı, kafası hafifçe yana düştü.
𖢲𖢲𖢲𖢲𖢲
Of uzun bolum yazmak cok usendirici kisa kescem (sonraki bolume malzeme ciksin) kontrol etmeye asiri usendim hata varsa da duzeltemem hic
Cok useniyorum 2-3 cumle falan yazip cikiyorum surekli, sonra niye bolum atmıyosun? E yazmiyorum ki
Hikayeye biraz renk katalim dedim nasil ama
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Return Home | rinsagi
Fiksi PenggemarAyrıldığın evi geri döndüğünde bulamazsan terk edilmiş hissedersin. Oysa evi ev yapan dört duvar değil, içindeki insanlardır. *tetikleyici unsurlar içerir