Selamlarr nasılsınızz?
Yeni bölümü iki gün içinde atmayı başardım alkış istiyorum :)Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorumm.
______________________________________
İyi okumalar, sevgilerle...
______________________________________
Koluma astığım havluyla elimdeki ağır kılıcı düşürmemeye çalıştım. Kılıç gerçekten çok ağırdı. Zarar vermemek için dikkatlice tutarak odadan çıktım. Arrow hala olduğu yerde dikiliyor ve dümdüz karşıya bakıyordu. Gerçekten gece uyuyup uyumdığını merak ediyordum.
Alt kata inerek mutfağa yöneldim. Kızlara Prens Draven'in soğuk su istediğini söyleyince bana şişeyle soğuk bir su getirdiler. Onu da elime alarak kucağımdaki kılıca odaklandım ve yürümeye başladım. Saraydan çıktıktan sonra duraksadım.
Arka bahçeye gelmemi söylemişti. Ama arka bahçeye daha önce hiç gitmemiştim ve nasıl gideceğimi de bilmiyordum. En iyisi birisine sormaktı.
Sağa sola dolanarak bahçede gözlerimi gezidirdim. Öğlenin sıcağı olduğu için kimse yoktu etrafta. Bu sıcakta insanın kafasına güneş geçerdi. Nasıl alıştırma yapacaklarını düşünemiyordum bile.
Gözlerim bahçeyi baştan aşağı turladı. En son arkasını dönmüş, ilerleyen bir bedende durdu. Bu bir muhafız değildi. Ama belinde kılıç vardı. Üstünde mavi siyah renklerinden oluşan bir kıyafet vardı. Garip bir şeydi. Sanırım bir çeşit dövüş kıyafeti falandı.
Hızla arkasını dönmüş ilerleyen bedene yöneldim. Yetişmek için son gücümle koştum. En son nefes nefese yanına vardığımda aldığım sesli soluklar sebebiyle arkasını dönmüştü.
"Şey-" dedim nefes nefese. Konuşacak kadar sakin nefes alamıyordum. Kısa bir süre soluklandıktan sonra "Arka bahçeye nasıl gidebilirim biliyor musun?" dedim.
Adam bana kısaca baktı. Benim yaşlarımda falan olmalıydı.
"Ben de oraya gidiyorum. Beni takip et." dedi.
Birkaç gün önce saryadaki erkeklere güven olmayacağını net bir şekilde anlamıştım. Şimdi de bu adamın dediğine güvenip güvenmemek konusunda kararsızdım. Yalan söylüyor da olabilirdi. Ama yalan söylemiyorsa etrafta ondan başka sorabileceğim kimse yoktu
Birkaç adım atıp ilerlerdikten sonra arkasından gelmediğimi fark edip bana döndü. "Gelmiyor musun?"
Soluğumu yavaşça bırakarak "Geliyorum" dedim.
Birkaç dakikalık yürümenin ardından sarayın daha önce hiç görmediğim bir koridorundan döndük. Açık havaya çıktık. Karşımda yemyeşil ve kocaman bir düzlük vardı.
Bir kenarda atların sıra sıra dizili olduğu küçük bir çiftlik vardı. Diğer tarafaysa gölgelik oturma alanları yapılmıştı.
Ortada kocaman bir boş alan vardı. Çember şeklindeki alan her şeye yeterdi. Kenarlarda olgunlaşmış elma ağaçları ve çalılar vardı.
Prens Draven önünde yaklaşık 10 kişiyle bir şeyler konuşuyordu. Kaşları her zamanki gibi çatık, duruşu sertti.
Ona gitgide yaklaşarak elimdekileri daha sıkı kavradım. Yanına ulaşmadan önce beni fark ederek önündeki askerlerin yanından ayrıldı. Bana adımlayarak ben ona ulaşmadan o bana ulaştı. Askerlerin bizi duyamayacağı bir mesafedeydik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bana Aitsin (Tarihi aşk serisi 1)
Ficción histórica"Sana iki seçenek sunacağım" dedi kısık ve boğuk sesiyle. Bir yandan da elindeki kadehi hafifçe sağa sola sallayarak içindeki alkolle oynuyordu. Gözlerimi kaçırarak yutkundum. Ben tedirginlikle beklerken o fazlasıyla rahattı. "Ya sıradan bir cariye...