SONU DEĞİŞTİREBİLMEK

6 4 0
                                    

5. SONU DEĞİŞTİREBİLMEK
                                 →→

Ladin'den

Dünyaya bir kere gelecek oluşumdan olsa gerek hep mutlu olmak isterdim. Hiç üzülmemek sadece mutluluğu tatmak... Tabii tahmin edersiniz ki bu mümkün değil. Bu düşünceye üzülmüyorum artık. Çünkü öğrendim, öğrendim zamanla doğrusunu. Üzülmeden elde edilen mutluluğun da bir getirisi olmuyor. Üzülmekten korkmamak gerekiyor layığıyla mutlu olabilmek için.

Şimdilerde üzülmekten korkmuyorum. Ama yoruldum.

 Üzülmekten yoruldum.

"Ne anlama geliyor tüm bu olanlar?" Diye soran annemin sinirli sesini duyana kadar da hâlâ üzülmekle meşgulüm oturduğum kaldırım taşında. Çünkü kendisi dört gündür bana kızmak dışında pek muhatap olmuyor benimle. Görmezden geliyor beni. Sanki Hazel kendi isteğiyle gitmiş de o da beni siliyor kendi hayatından.

O yoktu. Gitmişti. Nereye bilmiyorum. Ama ben buradaydım. Annem beden bende yokmuşum gibi davranıyordu ki? Öyle bir bakıyordu ki hatta bazen Hazel yerine benim kaybolmamı istiyormuş gibi hissediyordum. Halbuki bu zamana kadar bizi ayırdığını hiç görmemiştim. Sonuçta ikimizin de annesiydi o.

Ongun o çocuğu bulabileceğimizi söylemişti ama bundan pek emin değildim ve sanırım artık annemin de yüz ifadesinden dolayı her şeyi duyduğunu anlayabiliyordum.

"Hiç ." Dediğimde hâlâ bir umut her şeyi duymadığını düşünmek istiyordum. Çünkü çocuk açık açık bu olaya dahil olmak istemediğini söylemişti ve annem bu olaya dahil olursa onu karakola götürmek isteyecekti ve bu onun daha fazla korkmasına sebep olacaktı. Söylediği her şeyi yalanlayabilirdi bile sırf bu yüzden.

"Ne demek hiç?" Diye bağırdığında sıkıca Ongu'nun elini tuttum. Çünkü beni korkutuyordu artık bu halleri.

"Hiçbir şey olduğu yok anne." Kartal abi de hemen onun peşinde gelmişti ama olaya pek müdahil olmuyordu. Dört gündür annem rayından çıkmadığı sürece aramızdaki iletişime dahil olmuyordu. Bunun için ona minnettardım çünkü annemle arama girmesini istemezdim her ne kadar onu seviyor olsam bile.

"O çocuk kimdi?!" Tabii ki de asla peşini bırakmayacaktı.

"Hiç kimse." Bir şey söylememekte bu kadar ısrarcı olduğum için Ongun bakışlarını bana çevirmişti. Ama biliyordum ki annem o çocuğu geri püskürtmekten başka bir şey yapmayacaktı ve ben Hazel'e yardım etmeyi bu şekilde elimden kaçırmak istemiyordum.

"Bana yalan söyleme Ladin!" Adımı hatırlıyor olması şaşırtıcıydı.

"Yalan falan söylemiyorum anne!" Diye çıkışıp ayağı kalktığımda Ongun önce buna engel olmak istese de sonrasında her nasıl ona baktıysam bundan vazgeçti.

"Duydum sizi" ne hikmetse beni asla duymuyordu. Şımarıklık mı ediyordum bilmiyorum ama bu dört günde sadece Hazel'i değil annemi de çok özlemiştim. Üstelik aynı evin içinde yaşarken.

"Sana hiç kimse olmadığını söyledim." Dediğimde aramızdaki mesafeyi kapatıp sıkıca kolumu kavradı. "Bana yalan söyleme Ladin! O çocuğun kardeşini tanıdığını söylüyordun!"

Ama senin bir o kadar tanımadığını da söylüyordum. Yoksa hiçbir koşulda onun kaçtığını düşünmezdin anne. Kendi kızını biraz tanıyor olsan onun bir yabancıyla çekip gitmediğini çok iyi bilirdin. Tabii bir yerlerde alıkonmadıysa...

"Anne-"

"Bana hemen şu an ne olduğunu anlatıyorsun Ladin! Bu sana son uyarım." Kolumu o kadar fazla sıkıyordu ki gerçekten de yalan söylemiyordu. Bu son uyarısı olsaydı gerek yoksa birazdan beni dövecek gibi davranıyordu. Bana daha önce el kaldırmışlığı yoktu. Onu hayatım boyunca bir kez Hazel'e tokat atarken görmüştüm. Bunun içinde aylarca özür dilemişti ondan. Ama onun dışında hiç bu yönünü gösteren bir kadın olmamıştı.

İKİZ ÖLÜLER Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin