30. DÜŞLER PATİKASI

15K 1.3K 710
                                    

ACININ KANATLI KAFESİ
06.09.2024


30. DÜŞLER PATİKASI


Song: Comics, Caravan Palace

🥂

İç içe geçmiş duygulardan oluşan bir patikada ilerliyordum. Ellerim kanlı, kaybettiğim her neyse onu arıyorum. Yavaş yavaş çöküyorum, her adımımda daha da derine batıyorum ve çıkmak için çırpınamıyorum bile.

Etrafıma bakınmaya devam ediyordum, aradığım şey neydi ki? "Hey, sesimi duyan var mı?" Kimi arıyordum ya da kimden kaçıyordum?

Orman, daha da uzamaya başladı. Sesim yankılandı ve en son tekrardan bana döndü. Neredeydim ben? "Kimse var mı?" İki ucu görünen patikaya baktım, ikisi de aynı görünüyordu. Ben şimdi hangisine gidecektim?

Kararsızlıklarımla tanırdım kendimi, ikisi de birbiriyle tıpatıp aynı iki patikayı mı seçecektim? Bir adım attım ileriye, ardından bir tane daha. Ağırlaşan vücudumun anlamı neydi?

Bulunduğum patika, sağ taraftaydı. Sağ tarafı severdim, biraz daha ilerlediğimde gördüğüm bedenlerle irkildim.

"Anne..." diye fısıldadım. "Baba?"

İkisi patikanın girişinde yan yana duruyorlardı. Hala hatıralarımdakiyle aynılardı, hiç ama hiç değişmemiş olmaları... Annemin kumral saçları, okşamayı çok sevdiğim şekilde sırtından aşağıya salınmıştı. Beyaz teni her zamanki gibi parlıyordu, yüzündeki çilleri yerli yerindeydi.

Babam ise kahverengi saçlarını her zamanki gibi kısa kestirmişti, sakalları yoktu çünkü ben onun sakallarını sevmez, sürekli kesmesini isterdim. Beni dinlerdi, yine dinlemişti.

Kalp atışlarım yavaşça hızlandı, onları çok özlemiştim, özellikle de annemin kokusunu, babamın sıcak kollarını. Onlar gittikten sonra çok yalnız kalmıştım, çok büyük yüklerin altına girmiştim. Çok küçük yaşta birinin hem anne hem babası olmak zorunda kalmıştım.

Yıllardır omuzlarımdaydı o yük, sonra en az babam kadar sıcak ve en az annem kadar güzel kokan bir adam o yükleri omzumdan almıştı ama yerine çok daha ağırını bırakmıştı. Yine de eskisinden güçlüydüm ve o yükü taşıyabilecek kapasiteye sahiptim.

"Anne," gözümden akan yaşa engel olamadım ve onlara doğru koşar adımlar attığımda küçük bir çocuğun ağlama sesiyle toprağın beni daha çok çektiğini hissettim. Aileme attığım adımlar öyle ağırlaşmıştı ki artık adım atamayacak duruma gelmiştim diyebilirdim. Belki çabalasam giderdim ama nedensizce çabalamak istemedim.

Küçük çocuk, çok içli ve acı çeker bir şekilde ağlıyordu. Bakışlarım sesin geldiği yöne kaydığında, solda kalan patikadan geldiğini anladım. Bu ses fazla tanıdıktı, hem de çok tanıdık.

"Anne!" Kalbim tekledi, ayaklarımdaki ağırlığın kalktığını ve omuzlarımdaki yükün eskisi kadar ağır gelmediğini fark ettim.

"Aleksey?" diyen sesim şaşkındı, hatta gözlerim irileşmişti. Bunu onaylayan mırıltıların ardından iç çekişler ve ağlamalar geldi. "Anne!" Son harfi uzatabildiği kadar uzattı.

Anne mi... Türkçe mi? Sık nefesler almaya başladım, "Anne yardım et!" bedenim, yan tarafa doğru döndü ama beni bekleyen ailem vardı, onları çok özlemiştim.

Hem Roman neredeydi? Aleksey ne zamandan beri bana Türkçe olarak anne diyordu?

"Anne," içim parçalandı bu anlam dolu kelimeye. İlk defa anne sözcüğü bu kadar anlamlı geldi çünkü her duyduğumda, kalbimin altındaki ağırlık artıyordu. Sanki çağırılan bendim, seslendiği ve yardım istediği kişi bendim.

ACININ KANATLI KAFESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin