ACININ KANATLI KAFESİ
09.09.2024ஜ
31. SAFİR MAVİ
ஜ
Song: Formula, Labrinth
🥂
Miray bize geliyor.
Kelimelerimden kule yapsam hepsi şimdi devrilirdi. Önümdeki Rusça çalışma kitabına bakarken kendimden geçmeme ramak kalmıştı. Rozanne ortalıkta görünmüyordu, Roman ile tartıştığını biliyordum ama benimle alıp veremediğinin ne olduğunu anlamamıştım, arada Aleksey ve bana bakıyor ve yanımızdan ayrılıyordu.
Roman işleri olduğu için gitmişti, ne zaman geleceğini de bilmiyordum. Muhtemelen saldırı konusuyla ilgileniyordu, ne tür şeyler yaptığını düşünmek istemedim çünkü düşünürsem ona karşı olan bakış açımın değişeceğinden endişe ediyordum.
"An-ne!" Başımı elime yaslamıştım ve kalemi de boşta olan elimde döndürüp duruyordum. Bu kelimeyi her duyduğumda oluşan kalp çarpıntım yine oluşmaya başladı. Fazla net demiyordu belki ama ben demek istediğini anlayabiliyordum. Çok konuşkan bir çocuktu, ben onun yaşındayken sadece yan gelip yatıyordum ama o benim yanımda, aynı benim gibi oturmuş ben Rusça çalışırken o da boyama yapmaya çalışıyordu.
Çalışıyordu diyorum çünkü zürafalar mavi, bulutlar sarıydı. İlginç bir denklem kurmuşa benziyordu.
"Efendim?" dedim içim gide gide. Genç bir kız gibi hissetmeyi bırakmıştım, onun birkaç sorumluluğunu üstlendikten sonra. Aylar önce sorsalardı kocamın çocuğuna anne olma konusunda tereddütlerim olduğunu söyleyebilirdim ama Aleksey bunu yıkmamı sağlayan yegane şeydi.
Kocam mı?
Ben evlenmemiştim onunla, kendi evlenivermiş işte benimle. Nasıl yaptığını da hala bilmiyordum. Ülkeden ülkeye pasaportsuz ve özel uçakla geçebilen bir adam için bu çok basit olsa gerek.
"Mirelciğim?" Aleksey, elindeki boya kalemiyle arkamdaki kapıya doğru baktığında ben de oraya döndüm. Rozanne, elinde tuttuğu tepsiyle bana doğru geliyordu. Hafifçe tebessim ettim, elimdeki kalemi kitabın üzerine koydum.
"Babushka!" (Büyükanne.) Rozanne tebessüm etti, Aleksey onu da çok seviyordu. Sonuç olarak onu büyüten oydu. "Buyurun?" dediğimde, elindekileri masaya bıraktıktan sonra sandalyeyi çekip oturdu.
"Neler yaptığınıza bakmak istedim," masanın üzerinden uzandı ve Aleksey'in yanaklarını sevdi. "Moy malen'kiy rebenok." (Küçük bebeğim.)
Aleksey kıkırdadı, ben de güldüm. Küçük bebeğim demişti, anlamıştım. Özellikle gidip bu tür kelimeleri araştırmıştım, Roman bana söylediğinde anlayabileyim diye. Ama telafuz konusunda hala büyük sorunlarım vardı. Onların ana diliydi elbette ama ben berbat konuşuyordum.
Bence ilk önce İngilizce çalışmalarına başlamam gerekiyordu ama direkt Rusça'ya adım atmıştım, birazdan açıp birkaç cümle de İngilizce öğrenmeye çalışsam iyi olurdu.
"Umarım keyifli zaman geçiriyorsunuzdur, işlerimi halletmem gerekiyordu." Burnuma gelen hoş kokularla bakışlarım tepsiye kaydı. Rozanne benim önüme kahve koydu, kahve Türk kahvesiydi. Mutlulukla gülümsedim, içmeyeli uzun zaman oluyordu. Kendi memleketinden başka bir yerde yaşamak kesinlikle insana yüktü.
"Biliyorsun ki hizmetlilerin odalara girmesi yasak," koyduğu lokuma baktım, bizim Türk lokumlarıyla birebir aynıydı. Kendi için de ayırdı, bu kibarlığı gerçekten hoşuma gitmişti. Aleksey'e de biberonda süt uzattı, onun hakkına düşen de buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACININ KANATLI KAFESİ
Teen Fiction"Neden siyah?" "Siyah güzeldir, insanların beyazı görmesini de engeller." Çünkü beyaz zaafları temsil eder. Zaafların varsa sen bir hiçsindir ve onları gizlemek için bürünmen gereken ziftliğe sahipsindir. Bürün katran karasına; siyahı beyaz, beyaz...