2: "ulan İstanbul"

981 42 10
                                    

Kar tanem bu bölümde yok malsf just Ceylin'imiz var tanımak amacıyla♥️

İtalik yerler italyanca✨✨

İnsan hayatının yarısını doğduğu yerden uzakta geçirince ev ve aidiyet kavramları zamanla anlamını yitiren, içi boş birer sözcük olarak kalıyordu.

En azından benim için öyleydi.

"Kızım bunlar şahane! Ulan iyi ki gitmişsin ya!"

Sözde bana ait olan yatağın ucunda oturuyordum. Ucundaydım çünkü sağolsun Azra bavullardan çıkardığı her kıyafeti en çok bunu beğendim diyerek yatağın üstüne ayırıyor, bunu eline geçen bir sonraki kıyafete de yapıyordu. Üç dolu valizle gelmiştim ancak görünen o ki üç boş valizle dönecektim.

"Azra buraya sen defile yap diye gelmedim balım, bir kıyafet seç de çıkalım. Yarım saattir seni bekliyorum."

En geç bir haftaya geri Milano'ya dönmem gerekiyordu. Ve bu bir hafta içinde de tonla işim vardı ama gelin görün ki alışveriş dedin mi eli ayağı dolanan arkadaşım bana her konuda engel olacaktı sanırım.

Beni mağazadan mağazaya sürüklemesin diye ona valiz valiz kıyafet getirmiştim bir de. Ne diyebilirdim ki, doyumsuzdu.

"Tamam tamam. Buldum."

Sonunda.

Bileğimdeki saat şuan tam 11:04'ü gösteriyordu ve benim adamlarla görüşmem 1'deydi. İstanbul'un korkunç trafiğini de göz önüne alırsak pisi pisine yetişeceğim gibi duruyordu. Ona biz seni okula bırakırız demiştim ama bırakacak kadar zamanımız olduğunu sanmıyordum.

"Varsın bu alemde Ceylo ya!"

Gülerek odadan çıktım. "Bir Ceylin Livia Arslan kolay yetişmiyor."

Azra tasarımımı üzerine giymiş, uzun koridoru gerçekten bir manken edasıyla yürüyordu. Biz bu kızı iç mimar olsun diye okutuyorduk ama yanlış mı yapmıştık acaba ya?

Yani yıllardır bu işi yapıyordum, kendi kıyafetlerimi onun giydiği kadar ben giymemiştim ama her seferinde ilk defa giymiş gibi davranıyordu.

"Seni önümüzdeki defilede baş manken diye çıkarmamız gerekecek anlaşılan, yürü hadi Allah aşkına."

*

Bu işe başlarken kimse bana ikna edilmesi en zor adamların Türkler olduğunu söylememişti ama ya.

"Bilseydim seni orada bırakmak yerine Anton'u bırakırdık. Bu ne ya?"

Elimle alnımı sıvazlayıp ekrandan sırıtan adama baktım. Hiç yardımcı olmuyordu bana, yakındığım ne varsa kıkır kıkır gülüp beni izlemişti.

Asistanım Susan ve lojistik müdürü Anton'u içerde bırakıp lavaboya gideceğim diye odadan çıkmıştım. Gelir gelmez yaptığım ilk iş ise Luka'yı aramaktı. Dengesiz Anton yerine o gelseydi ne ben bu kadar gerilirdim ne de iş bu kadar uzardı.

Toplantı salonuna girdiğimizden beri karşı tarafın Finans Müdürü Hanımefendi'yi kesiyordu.

Nam-ı diğer, Antonio Kazanova...

"Evet sonra Milano'ya dönünce de bir şirket bulamazdık."

Çok üzülerek hak veriyordum.

"Neden bu kadar gerildin, normalde böyle olmazdın sen Liv."

Derin bir nefes aldım başımı sallayarak. Olmazdım evet. On küsur yıl sonra, bir haftalığına bile olsa, buraya dönmek kaçtığım bütün kötü hisleri boğazıma dizmişti sanki. Bu ani mod değişikliğinin gerçekten şuan mı olması gerekiyordu? Sanırım bunun da etkisi şuan görüşmeyi gerçekleştirdiğimiz semtten kaynaklıydı. Beykoz.

Laz Öküzü | BAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin