18: "buz"

473 62 53
                                    

kontrol etmedim ins yanlıs manlis yoktur varsa gormezden geliverin💗

"Futbolcu olmasam ne olurdum..." Ağzına atmak için çatalına batırdığı bifteği bir süre tabağında bekletti. Ela gözleri hafifçe kısıldığında dikkatle yüzünü inceliyordum, bugün ayrı bir yakışıklılığı vardı ya da ben çok fazla şarap içmiştim.

Şarapla ilgisi yoktu. Her zaman çok yakışıklıydı da bunu itiraf edecek cesaret yalnızca kanıma alkol karışınca geliyordu bana.

"Ben üniversite sınavına girmedim, lisede de öyle aman aman notlarım yoktu. Kısacası bunu hiç düşünmedim, of Ceylin ya başka bir şey sorsana bana."

Güldüğüm sırada içtiğim su boğazıma kaçınca kısa bir an boğulma tehlikesi yaşadım. Öksürüklerim arasından gülmeye devam ederken Barış telaşla bana yeniden su uzatmaya kalktı ama sonra ben daha çok gülmeye başlayınca bırakıp az önce tabağına bıraktığı çatalındaki eti ağzına attı.

"Helal helal."

"Ay pardon," Yaşaran gözlerimi kırpıştırdım. "Öyle bir anda şey diyince... genzime kaçıverdi."

"Ne var ya herkes okumak mecburiyetinde mi?" Alınmış gibi çıkan ses tonu beni yeniden bir gülme krizine sokacakken dudaklarımı dişleyip durdum.

"Ben öyle mi dedim şimdi Barış? Üniversiteye gitseydin ne olurdun bilmiyoruz ama şuankinden daha iyi olamayacağın net. Alınganlık yapma şimdi."

Başını sallayıp dudağının sağ tarafını hafifçe kıvırdığında bu yaptığı sözde alınganlığa  düştüğümü fark ettim. Çünkü şu cin bakışlarında okumadığı için bir pişmanlık falan yoktu baya memnundu halinden.

Garsonun yeni doldurduğu şaraptan bir yudum alırken gözlerimi devirdim. Kendisi yalnızca su içmekle yetiniyordu, bir hafta evde kalacağını tekrar hatırlatmıştım ama bu sefer de araba kullanacağım diyerek reddetmişti. Kendi bilirdi.

"Lise bitene kadar Rize'de kalmış olurdum ve annem de beni evden kovardı artık." diyerek güldü. Soru dolu bakışlarımı görünce gülümsemesi genişledi. "Çok sakin bir çocuk değildim."

Onu tahmin ediyorduk canım. Bize bilmediğimiz şeylerden bahset lütfen.

"Yerimde durduğum tek anlar arkadaşlarımı eve toplayıp pes attığımız zamanlardı ya da oyun oynardım bilgisayardan. Onun dışında o yaşlarda da top peşinde koştuğum için az dayak yemedim annemden."

O zamanlarını hatırlamış gibi bir gülücük asılıydı yüzünde. Aklıma onun evinde kaldığım gün gördüğüm fotoğraflar geldiğinde istemsizce onun anılarını kendi zihnimde canlandırmaya çalıştım. Serseri, haşarı, laf söz dinlemeyen ve büyümüş de küçülmüş Barış nasıl oluyordu acaba?

"Küçük bir çocuk annesini en fazla ne kadar delirtebilir?" Küçük bir çocuğun, annesinin sınırlarını ne kadar zorlayabileceğini biliyordum. Benimkinin o tahammül seviyesi oldukça düşüktü, ama zaten artık anne demeye dilim de varmıyordu. Ben Barış'ın annesini merak ediyordum.

Ağzındaki lokmayı çiğnerken gözlerini kocaman açıp ohoo der gibi baktı bana.

"En son, hava kötü diye evde top oynarken babamın ona aldığı hediyeyi kırdığım için pataklamıştı beni. O dayaktan sonra zaten baktı uğraşamıyor, futbola yazdırdılar beni. Evde kırılmadık şey bırakmadım."

Hiç de suçlu görünmüyordu yaramaz topçu. Bu yaşta bile hala cin gibi parlayan gözlerle bakıyordu etrafa, o zaman daha beterdi muhtemelen.

"Emine Teyze'de peygamber sabrı varmış desene, o yaşta bile insanları usandıracak bir enerjin varmış."

Laz Öküzü | BAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin