bu aralar fazla mi gorusuyoruz ne
"Sabrımı mı test ediyor bu Pelo? Sabrımı test ediyor, başka açıklaması yok."
Dolap kapağını sertçe kapatıp kapsülü makineye yerleştirdim. Hareketlerimde bir agresiflik vardı her zamankinin aksine, bu sesimde de vardı ki telefonun öteki tarafındaki arkadaşım bana söyleniyordu.
"Balım bir sakin ol! Taramalı gibi bıdır bıdır konuşuyorsun vallahi yetişemiyorum sana."
Makineyi çalıştırıp bardağın dolmasını izlerken çekilmiş kahve kokusu burnuma doldu. "Sinir oluyorum, ne yapayım? Antrenmanı falan da yok ki meşgul olsun, evde yatıp her saat başı beni arıyor."
Dün kapıyı suratına kapattıktan sonra en azından bir gün falan bana sinirli kalır da yazmaz diye düşünüyordum. Ama tam tersi olmuştu, en azından öncesinde mesaj atıp duruyordu da mesajları arşive falan atabiliyordum. Şimdi neredeyse saat başı saçma sapan bahanelerle beni arıyordu. Ceylin... Yumak evin içinde seni arıyor. Ceylin... Bu pantolon bu gömlekle olur mu? Ceylin... Berkan ve Azra hakkında ne düşünüyorsun?
Müsaadenle yalnızca işimi düşünmek istiyorum ben ya. Yaptığımız çizelgeye göre bu haftasonuna kadar en ez iki tasarım çıkarmam lazımdı ama ben daha birine bile başlayamamıştım.
Tabi başıma bela bir Kıvırcık varken bu çok normaldi. Üstelik bendeki şans ya, işi gücü de yoktu manyağın. İzin mi ne almıştı, yatıp duruyordu evde. Sıkıldıkça da bana sarıyordu. Ben engelliyordum ama bu sefer de arkadaşlarını darlıyordu, Berkan ve İsmail de onun yüzünden beni darlıyorlardı. Milleti işinden gücünden etmek istemediğim için, ve ele güne rezil olmamak için mesaj ve arama engelini kaldırmak zorunda kalmıştım.
"Çocuğu konuşturmuyorsun ki Ceylom, ne yapsın?"
"Konuşunca beni daha çok sinirlendiriyor çünkü, özrü kabahatinden büyük! Kıza aldığı çiçeği bana getirdi ya beyinsiz."
"Yalnız şu yönden takdir ettim eniştemizi; yılmıyor, usanmıyor ve pes etmiyor.", Gözlerimi devirerek hazır olan kahvemi aldım ve mutfağın pencere kenarındaki koltuğa yayıldım. "Bizimki de işte daha sizinle buluşmaya gelmemek için bile kırk takla attı."
Şimdi o böyle diyince üzülmüştüm. Pelin bu aşksal konularda aramızda en şanssız olan falandı. Çok temiz ve düzgün biriydi, takılmayı sevmezdi biriyle konuşuyorsa onu gerçekten hayatına almak istediği için konuşurdu ve şuana kadar karşısına çıkan bütün barzolar da kızılımı üzüp gitmişti.
"Sen o gereksizle konuşmuyorsun değil mi artık?"
"Ay herhalde konuşmuyorum Ceylin! Ama işte normal olarak biraz hayal kırıklığına uğradım. Aman neyse, geçer."
Düşen modunu sonlara doğru keyifli çıkarmaya çalıştığı sesiyle toparlamaya uğraştı ama çok da başarılı olamadı. Yani en azından ben yememiştim.
"Akşama kız kıza şarap gecesi yapalım mı? Erkek konuşmak yok, sadece kız konuları ve sen, ben, Azra?"
Dumanı tüten kahvemden bir yudum aldım ama dilime yayılan ateşle gözlerim yaşardı. Aceleyle kahveyi yutup kenardaki sürahiden bir su doldurdum. Pelin hala ses etmemişti.
"Bilmiyorum balım ya, yoğunum şu sıra." Ben de yoğundum aşkım ama kafamızı resetlememiz de lazımdı... "Bugün şu işlerimi halledebilirsem akşama haberleşelim, olur mu?"
Görmeyecek olsa da başımı salladım. "Tamam," dedim dudağımı büzerek. Azra'ya söyleseydim şimdiye kapımda olurdu.
Kendi düşünceme kendi kendime güldüğümde çalan zil ile mutfak kapısına doğru baktım. Pelin de kapatacağından falan bahsediyordu zaten, ayaklandığım sırada sonlandırdığımız arama yüzünden telefonumu koltuğa bırakıp ikinci defa çalan kapıya ilerledim. Dürbünden baktığımda az önce arkadaşımla konuştuğum için sakinleşen bedenim tekrardan sinirle doldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Laz Öküzü | BAY
Fanfiction"Seni ne doktorlar ne mühendisler, ne İtalyan'lar ne Fransız'lar istedi de..." Gözlerini devirip sahnenin ortasında, davul sesi eşliğinde çevresindeki otuz kişiyle oynayan adama baktı, "Şu aldığın öküze bak."