Bu adam bu köpeği kaç yılda bir dışarı çıkarıyordu acaba?
Dışarıdan kastım yalnızca tuvalet ihtiyacı dışında gün içinde falan çıkarmıyor muydu? Oldukça kıpır kıpır ve heyecanlı birisiydi kendisi ve eve sokmak için minik bedenini kucaklamak zorunda kalmıştım.
O küçük cüssesinin içinde Barış ile yarışacak seviyede bir enerji besliyordu. Onu da mı çiğ et ile beslediğini kafamda tartarken çıkmadan yanıma aldığım anahtarla içeriye girdim.
Kapıdan girer girmez kucağımda huysuzlanan Yumak'ı yere bıraktığımda hemen içeriye koşturdu.
"Yorulmuyor da..."
Ayakkabıları bıkkın bir suratla çıkarıp aldığım yere bıraktım. Evdeki sessizliğe bakarsak Barış hala gelmemişti ve bu düşünceyle bir an kendimi tuhaf hissettim.
Barış evde yokken onun evinde olmak falan. Kapıdan girer girmez yokluğunu hissetmiştim.
Tabi onun evinde olduğum için de olabilirdi bu. Mantıken.
Saçma düşüncelerime ara verip hızlıca kapıyı kapattım ve soyunup dökünerek salona ilerledim. Küçük arkadaşımız salonun bir köşesindeki su kabını iştahla bitirmeye uğraşıyordu.
Acıkmış olabilirdi aslında, bir saatten fazla yürümemiştik ama hareketli bir köpekti. Duvardaki saat de 10'u gösteriyordu. Barış ne zaman gelirdi ki?
Gideli bir buçuk saat falan oluyordu herhalde. En geç üç saate gelirim dediği için küçük Yumak'ın beklemekten başka şansı yoktu muhtemelen.
Ben de gidecektim ayrıca.
Dışarı çıktığımızda Azra ile konuşmuştum. Telefondaki enerjisi beni ahizenin bu tarafından bile yormuştu ama el mahkum gittiğimde bana her detayı soracaktı. Pelin'i de yanıma mı alsaydım acaba destek kuvvet olarak? İkili olup üzerime gelme ihtimalleri neydi?
Yumak koltuğun yanındaki minderine kıvrıldığında ben de salonda adımlayarak Pelin'i arayıp konuştum. Gelebileceğini ama geç kalabileceğini söylemişti, telefonun arkasından gelen seslerden meşgul olduğunu anladığım için konuşmayı daha fazla uzatmadım.
Üzerimi değiştirip çıkardığım kıyafetleri makineye attıktan sonra kendi elbisemi giydim. Makyajıma yapabileceğim bir şey olmadığından sabah yüzümü yıkamıştım, ama saçım için yapabileceğim bir şey yoktu şuanda. Bir tarak yardımıyla toplayıp toka ile bağladım.
Eşyalarımı toplayıp aşağı indiğimde gitmeye hazırdım.
Ama gidemedim.
Ne zaman kapıya adımlasam ayak seslerimin arkasında küçük pati sesleri beni takip ediyordu. Koridorun başında durup bana bakan küçük suratına baktım.
Nolur bana öyle bakma ama ya.
"Daha fazla bana bu şekilde bakarsan seni çantama atıp kaçırmak zorunda kalacağım."
Bir şey demedi.
"Barış da bok yesin."
"Hay anasını satayım, ne yaptım yine?"
Resmen olduğum yerde sıçradım. Avucumu göğsüme koyup çatık kaşlarımla kapıdan salına salına giren bedene baktım ama beni ipliyor gibi değildi. Suratında bariz bir keyif vardı.
Ne ara gelmişti, kapıyı açarken bile duymamıştım.
Yumak sahibini görünce resmen pabucumu dama atıp Barış'ın dibine doğru koşturduğunda bacaklarına zıplayan köpeğe memnuniyetsiz bir bakış attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Laz Öküzü | BAY
Fanfiction"Seni ne doktorlar ne mühendisler, ne İtalyan'lar ne Fransız'lar istedi de..." Gözlerini devirip sahnenin ortasında, davul sesi eşliğinde çevresindeki otuz kişiyle oynayan adama baktı, "Şu aldığın öküze bak."