Gözüme gelen güneş ışığı ile kaşlarımı çattım. Yavaşça gözlerimi aralamaya çalıştım. Ancak gözlerimi birkaç kere kırpıştırdıktan sonra ışığa alışabildim.
Gözlerimi tamamen açtığımda bakışlarımı etrafta dolandırdım. Nerde olduğumu hatırlamaya çalıştığım sırada kapı sesi duydum. Yatakta oturur pozisyona geçtim. Tam o sırada Tae- Bay Kim balkondan çıkıp kapıya ilerledi.
Kaşlarım hızla çatıldığında tam o an hatırladım. Hatırlar hatırlamazda utançla kafamı önüme eğdim. "Jennie!" Sesini duymamla kafamı kaldırıp gözlerimizi buluşturdum. Otel görevlisi servis aracıyla kahvaltıyı getirmiş olmalıydı. "Günaydın, sonunda uyanmışsın. Kahvaltıyı odaya getirmelerini söylemiştim. Hadi."
Servis aracını yemek masasının yanına ilerletip üzerindeki tabakları masaya dizmeye başladı. Ancak kısa süre sonra benim kalkmadığımı fark etmiş olacak ki bana döndü.
Dudaklarımı birbirine bastırıp ayaklandığımda ise geri önüne döndü. Adımlarımı banyoya çevirdiğimde kaşlarım çatıktı.
Bana neden iyi davranıyordu?
Banyoda işlerimi halledip geri odaya döndüğümde önündeki tabletiyle ilgilendiğini görmüştüm. Sahtw bir öksürükle geldiğimi belli ettiğimde bakışlarını kaldırıp bana çevirmişti.
Ardından beni şaşırtacak şekilde tabletini kapatmış ve gülümseyerek karşısına oturmamı beklemişti. Ölüyor olma ihtimalimi düşünerek yemeğe başladığımda o da başlamıştı.
Yemek boyunca kaşlarım çatık ne olduğunu düşünmüştüm. Aklımdan bir sürü kötü şey geçtiğinde bana olan iyi davranışlarına bir neden bulamamıştım. En sonunda dayanamayıp bakışlarımı ona çevirdim.
Ancak onun zaten bana baktığını fark ettiğimde afallamıştım. Dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerimi kıstım. "Bay Kim, iyi misiniz?" Önce soruma kaşlarını çatmış ardından kare şeklinde kocaman gülümsemişti. (uy aha)
Gülümsemesi her ne kadar tatlı da olsa garipsemiştim. Garip ifademe karşılık başını yana eğmişti. "İyiyim Jennie."
"O zaman ölecek miyim?" Doğrulup gözlerini kocaman açtığında ciddi miyim diye bana bakıyordu. Ve benim benim bunu ciddi ciddi sorduğumu anladığında kocaman bir kahkaha atmıştı.
O güldükçe utanıp yanaklarım kızarıyordu. Kahkahaları dinene kadar gülüşünü izledim. Bittiğinde ise bakışlarımı gözlerine çıkardım.
"Niye öyle dedin?" Sıkıntılı ifadeyle ofladım. Bakışlarımı önüme çevirip kaçamak bakışlarımı ona yolluyordum. "Bana iyi davranıyorsunuz." Bunu dememle yüzünün ciddileşmesi bir olmuştu. Keşke demeseydim diye içimden lanetler okuduğum sırada hafifçe gülümsedi. "Normal davranıyorum Jennie."
Ancak ben kendimi tutamamıştım. "Bu normal halinizse o zaman 1 aydır anormal davranıyorsunuz." Kendime lanetler okuduğum sırada bana öyle bir bakmıştı ki bakışlarımı önümdeki tabağa çevirip ağzıma bir lokma attım.
Kahvaltının geri kalanında da sessizlik hakimken daha çok gerilmiştim. Ancak Bay Kim bu sessizliği böldüğünde hızla ona döndüm. "Bu akşamki davet için sana elbise bakmaya gideceğiz bugün." Gözlerimi sevinçle kocaman açıp gülümsedim. O da bana gülümsediğinde kahvaltımızı hızlıca bitirip hazırlanmaya başladık.
.
Chanel'in mağazasına girdiğimizde gülümsedim. Chanel her zaman favorimdir. Elbiselerini en beğendiğim ve kendime yakıştırdığım markadır. Bu yüzden buraya girdiğimizde bir daha başka bir mağazaya uğramamız gerekmeyeceğini biliyordum.
Mağazayı dolaşıp kıyafetlere tek tek bakarken Bay Kim'de arkamdan geliyor, beni takip ediyordu. Şimdiye kadae baktığım kıyafetlerin hepsini beğenmiştim ancak davete uygun olduğunu düşünmediğimden hepsini elemek zorunda kalmıştım.
Ancak elimde tuttuğum straplez, sırt detaylı, siyah, mini elbise tam aradığım parçaydı. Askılığı kaldırıp elbiseyi beğeniyle inceleyip hızla arkamı döndüm. Hemen dibimdeki Bay Kim'e boy farkından dolayı kafamı kaldırarak baktım ve gülümsedim. Elbiseyi elimde salladığımda bakışları elime kaydı. "Bunu alacağım!"
Tekrar bana döndüğünde düz ifadeyle bakıyordu. Bu dümdüz bakışları içimde endişe oluşmasına neden olsada yüzümdeki gülüşü koruyordum. "Denemeyecek misin?" Kafamı iki yana salladım. "Hayır, gerek yok." Gerçekten de gerek yoktu. Kendi bedenimi aldığımda hiçbir zaman sorun yaşamıyordum. Kafasını salladığına eliyle geçmem için işaret yaptı. Gülümseyip arkamı döndüm ve kasaya ilerlemeye başladım.
Kasaya ilerlediğimizde cüzdanımı çıkartacağım sırada bileğime sarılan el ile duraksadım. Kafamı kaldırıp ona baktığımda 'Ne yapıyorsun?' der gibi bakıyordu. "Benim elbisem ben ödemeliyim." Elimdeki cüzdanı geri çantama koyup kendi cebinden kartını çıkardı. "Saçmalama." Kasadaki kıza kartı uzatacağı sırada eline uzandım. Ancak elini geri çekip bana döndü. "Bay Kim, gerçekten gerek yok. Buraya elbise getirmemek benim suçumdu. Bu yüzden bunu alıyoruz. Lütfen izin verin." Ancak o beni dinlemeyip kartı tekrar uzattığında ben uzanamadan görevli kartı cihaza okutmuştu.
Ben ise yenilgiyle çantamı kapatıp geri omzuma asmıştım. Yanaklarımı şişirip ofladığımda bana döndü. Alttan ona sinirle baktığımda hafifçe gülümsediğini gördüm.
Sonunda ödeme bittiğinde mağazadan çıkıp arabaya ilerliyorduk. "Bay Kim, gerçekten gerek yoktu. Ben de alabilirdim. Kendimi çok mahçup hisse-"
"Jennie." Ben hala ödeme hakkında konuşuyorken sözümü bölmesiyle ona döndüm. Bıkkınlıkla yüzüme bakıyorken adımları durdu ve ben de durdum.
Dudaklarımı birbirine bastırdığımda o bakışlarını benden çekip önüne dönmüştü. Bir adım atıp arabaya bindiğinde arabanın yanına geldiğimizi yeni fark ediyordum.
Ben de hızla ön koltuğa geçtiğimde arabayı çalıştırmıştı. Ancak kısa süre sonra tekrar durduğumuzda kaşlarımı çattım. Otele gideceğimizi düşünüyordum fakat şık bir restorana gelmiştik.
Bay Kim arabadan indiğinde ben de peşinden indim. Birlikte restorana girip bir masaya karşılıklı oturduk. Menüler geldiğinde bir şeyler sipariş edip beklemeye başladık ve bundan sonrasında hep sessizdik.
Sürekli aramızda oluşan bu sessizlikler artık beni rahatsız etmeye başlamıştı.
ben de rahatsız oluyorum. yeter kendinize gelin!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
did you stop loving me | taennie
FanfictionSonra ne kadar korksa da sordu o soruyu. 'Beni sevmeyi bıraktın mı?'