"Lisa emin miyiz?" Dudaklarıma tedirginlikle ısırıyorken Lisa üzerimdeki siyah saten elbiseyi beğeniyle izliyordu. "Çok güzel oldun!"
Beni umursamayarak sorumu duymazdan gelmesi ile geri çekildim. "Tanrı aşkına Lisa!"
Bakışları sonunda beni bulduğunda umursamazca bakıyordu. "Biz ne yapıyoruz şuan?" Derince ofladı. "Eminiz Jen. Sorun yok bebeğim. Doğru olanı yapıyoruz." Başımı iki yana salladım. "Ya bunun altında bir şey yoksa. Ya gerçekten birbirlerine aşık-"
"Hayır, yok öyle bir şey!" Sözümü hızlıca kestiğinde dudaklarım aralık kaldı. "Nasıl bu kadar emin olabilirsin Lisa?"
"Jungkook'la konuştum. Sordum. Düzgün bir şey söylemedi. Eminim bir şey var bunun altında. Olmasaydı Jungkook yok derdi. Ama benden saklıyor, saklamaya çalışıyor. Ama ben anlarım."
Hayretle gözlerimi büyülttüğümde gülümsedi. "Bu yaptığımız çocukça." Beni umursamadan dolabın içinden gümüş küpe çıkardı ve bana uzattı. "Bu elbiseyle süper olacaklar!" İnatla geri çekildim. İçim rahat etmiyordu. "Lisa duralım." Havada olan ellerini indirip yüzüme öylece baktı. "Beni fark ederlerse rezil olurum. Tanrı aşkına illa oyun mu oyn-"
"Peki, tamam. " Lisa'da benim gibi geri çekildi ve yatağa oturdu. "Sen bilirsin." Küpeleri kenara koyduğunda tekrar bana geri döndü. "Eğer bu kadar korkak olmak istiyorsan, ol. Ama sen korkakça davrandığın sürece hiçbir zaman gerçeği öğrenemiceksin. Şansını hep kaçıracaksın." Saçlarını geri atıp gözlerimin içine baktı. "Yıllar önce de olduğu gibi."
Yıllar önce... ona onu sevdiğimi söylemeyi çok istemiştim ama cesaret edememiştim. Tam cesaretimi topladığımda geç kaldığımı fark etmiştim.
"Jen, neyden korkuyorsun? Biraz cesur ol. Aşık değil misin bu adama sen. Aşk cesaret ister. Ama sen hep korkaklığı seçiyorsun. Ya bırak rezil ol. Aşkın için rezil ol. Ama yeter ki dene, çabala."
O an ona hak verdim. Belki daha cesur olmalıydım.O kızı gerçekten seviyorsa da bunu öğrenmeliydim. Bu defa korkak olmamalıydım.
"Böyle yapmaya devam edersen ömür boyu yanlızca asistanı olarak kalırsın. Onlar da evlenir öyle uzaktan izlersin."
Bir an düşündüğümde bu ihtimalden ne kadar nefret ettiğimi fark ettim. Anında kafamı iki yana sallarken buldum. Bunu kabul edemezdim.
"Haklısın, haklısın. Gideceğim, yemeğe gideceğim."
Lisa hiçbir şey olmamış gibi neşeyle tekrar ayağa kalktığında küpeleri tekrar eline alıp uzattı. Göz devirerek elinden aldım.
.
Jongin elini belime koymuş beni oturacağımız masaya yönlendiriyorken bakışlarım etrafta dolanıyordu.
Sonunda masaya yaklaştığımda sandalyemi geriye çeken Jongin'e gülümsedim. Ardından karşıma geçtiğinde bakışlarımı önümdeki menüye çevirdim.
Jongin, Lisa'nın arkadaşıydı. Daha önce beni görmüş ve Lisa'ya beğendiğini söylemişti. Lisa'da bu bahaneyle görüşmeyi ayarlamıştı.
"Ne isterdiniz?"
Tam bu sırada garsonun arkasındaki masada bana bakan bir çift göze kaydı bakışlarım. Ancak gözlerimi kaçırmamla bu bakışma kısa sürmüştü.
"Jennie, sen ne istersin?"
Başımı kaldırıp karşımdaki adama gülümsedim. Sanırsam o siparişi vermişti. Ben de düşünecek bir halde olmadığımdan aynısından istediğimi söylemiştim. Zevkli bir adama benziyordu, umarım pişman olmazdım.
Tanrım, ne diyordum ben. Çaprazımda bana bakan gözler beni strese sokuyordu. Delirecek gibi hissediyordum.
"Ben bir lavaboya gitsem iyi olacak." Jongin samimiyetle gülümsediğinde aynı şekilde karşılık verdim ve ayağa kalktım. Elimi yüzümü yıkasam iyi olacaktı.
Gergin adımlarla tuvalete ilerlerken masalarının hemen yanından geçmek zorunda olmak avuçlarımı terlemişti.
Sonunda tuvalete girdiğimde ellerimi lavaboya yasladım. Aynadaki görüntüme baktım. Çok gergin gözüküyordum. Hemen suyu açıp ellerimi ıslattım ardından ellerimi boynuma götürüp boynuma da su serptim. Ferahlamış hissediyordum. Daha iyiydim.
Derin nefes alıp verdikten sonra çıkmak için kapıyı açtım ancak bir el kolumu kavrayıp beni tuvalete geri sokmuş, az önce açtığım kapıyı kapatıp beni de oraya yaslamıştı. Gözlerimi üzerime eğilen bedene çevirdiğimde onun gözleriyle karşılaşmayı beklemiyordum. Ya da bekliyordum.
"Ne işin var senin burda?" Dilim tutulmuş gibi hissediyordum. Konuşmak istiyor ama konuşamıyordum. "Jennie?" Adımı söylediğinde kendimi cevap vermek için zorladım. "Yemek yiyordum." Sesim sandığımdan daha kısık çıktığında lanet okudum. Sanki restoranda değilmişiz gibi saçma cevabım da üstüne tuz biber oluyordu.
"Yemek?" Taehyung bir kaşını kaldırdığında kafamı salladım hızlıca. "Koca Seoul'de bu restorandan başka restoran yok muydu?" Dudaklarımı birbirine bastırdım. Şuan bu soruyu bana sormaya hakkı yoktu. Aniden kaşlarımı çattım
"Buraya geleceğinizi nerden bilebilirim? Ayrıca biz buraya önceden rezervasyon yaptırdık." Yoo, bal gibi de biliyordum. Ayrıca daha yeni zorla rezervasyon yaptırdık.
"Ha diyelim ki öyle değil. Sizene? Sırf siz yemek yiyorsunuz diye biz buraya gelemez miyiz? Buraya sizden önce geldik hem. Ne malum sizin bizi takip etmediğiniz?"
Bana şaşırarak baktığında kendimi içten içe tebrik ediyordum. "Ne hakla bana hesap sorabiliyorsunuz?" Sinirle daha çok yükseldiğimde aniden aramızda açılan boşluğu geri kapattığında kapıyla neredeyse bütünleştim.
Kafasını eğip yüzüme yaklaştığında nefesimi tutuyordum. "Jennie, ikimizde buraya senin nedeni geldiğini biliyoruz?" Az önce kendini dahi sanan bana küfürler sayıyordum. Aptalın tekiydim. İnanmamıştı.
Daha fazla bu yakınlığa dayanmadım ve üzerimde bedenini ellerimle ittirdim. Arkamı dönüp tuvaletten çıktım ve masama ilerledim. Jongin'e hiçbir şey olmamış gibi gülümsediğimde yemekler çoktan gelmişti.
İkimizde yemeye başladık. Ancak yemek sandığım gibi sessiz geçmiyordu. Jongin çok eğlenceli biriydi. Beni çokça güldürmüş kahlahalara boğmuş, hatta Taehyung ve Sana'nın varlığını bile kısa süreliğine unutmamı sağlamıştı.
Yemekler bittiğinde kırmızı şarapları kadehlerimize doldurmuştuk.
Yavaşça birkaç yudum aldığımda karşımdaki adamı dinliyordum. Ancak bakışlarım anlık olarak hemen arka çaprazındaki masaya kaydı. Sana elini Taehyung'un elinin üzerine koymuştu. Elimdeki kadehi dudaklarımla buluşturup dibindeki son yudumu da içtim.
Ardından karşımdaki adama döndüm. "Gidelim mi?" Hafiften kendimi sarhoş gibi hissediyordum. Sorumu üstelemeden hesabı istedi. O hesabı öderken bakışlarım yine o masayı buldu. Artık sadece Sana tutmuyordu, Taehyung da elini ona sarmıştı. Burukça gülümseyip önüme döndüm.
Lisa haksızdı. Onlar birbirlerine aşıktı. Lisa ilk defa yanılmıştı. Artık bana yer yoktu.
Jongin hesabı ödeyip ayağa kalktı ve yanıma geldi. Sanırsam dışarıdan bakınca da sarhoş olduğum anlaşılıyor olmalıydı ki ayağa kalkmama yardım etti. Sandığımdan daha beter haldeydim.
Sonunda restorandan çıktığımızda arabasına bindik. Bu sırada bir daha onlara bakmadım. Bakacak halimde yoktu zaten.
amk tae
ŞİMDİ OKUDUĞUN
did you stop loving me | taennie
FanfictionSonra ne kadar korksa da sordu o soruyu. 'Beni sevmeyi bıraktın mı?'