O ödül gecesinde sadece ilk bireysel ödülümü değil, başka bir ödül daha kazanmıştım. Sarışın, konuşmayı bilmeyen, hayvanat bir ödüldü.
"O güne tekrar dönseydim gözlerimi kaçırmak yerine sana daha çok bakmak isterdim İlkin."
Kocaman gülümsedim.
"O...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
İlkin Aydın'ın Ağzından:
Galatasaray.. hayatımın değişimiydi, hayatımın şekillenmesiydi ve en önemlisi aşkıydı. Voleybol'da öyleydi tabii, ama asıl önemli olan sevdiğim mesleği sevdiğim bir takımda yapıyor olmaktı. İnsan işini aşkla sevmeliydi. Rengini bile seviyordum, bir eşya bile alıyorsam sarı kırmızı olmasına dikkat ediyordum. Galatasaray benim yaşam biçimimdi, hayatımın en önemli noktasıydı.
Bugün 1905 GSYİAD GALATASARAY'DA YILIN SPORCUSU ödülünü almaya gidecektim. Sonunda hayatımın bir parçası olan takımdan bir ödülle eve dönecektim. Aynı şekilde Muslera, Mertens ve Barış Alper' de bu ödül töreninde olacaklardı. Açıkcası daha önce maçlarını izlememiştim, futbola bir ilgim vardı evet ama antremanlardan herhangi bir şey izlemeye vaktim bile olmuyordu.
Çalan telefon sesiyle yataktan kalktığımda ekranda yazan isimle gülmeden edemedim. "İnşallah hazırlanmaya başlamışsındır İlkin, oradan önce seninle yemek yemeye gidecektik.. Unutmadım de!" Elbette ki unutmuştum.. ama bunu onun bilmesine gerek var mıydı?
"Tabiki unutmadım Elif, makyaj masamda makyaj yapmakla meşguldum , rahatsız etmeseydin." diyip kısa bir kahkaha attım çünkü unuttuğumu aldığı nefes alışverişlerinden anladığını anlamıştım.
"Tamam.." dedi bıkkınlıkla. "O zaman hiç dışarı çıkmayalım ben sana geleyim beraber yemek yeriz sonra da seni hazırlarız olur mu?" Onun görmeyeceğini unutarak heyecandan ellerimi birbirine çarptığımda çıkan sesi duymuş olacak ki o da kahkahasını koyverdi.
Kapının çalmasıyla koşar adımlarla kapıya ulaştığımda Elif karşımdaydı. Elinde poşet vardı, küçük bir çocuk edasıyla poşettekilere elimi daldırdım. "Ne aldın, NE ALDIN SÖYLE!" Poşetin içinden çıkardığı elmayı yüzüme doğru tuttu.
Elbette ki diyetteydik ve yediklerimize dikkat ediyorduk, ama yine de poşetin içinden çıkmasını beklediğim şey bu değildi. "Hainsin!"
Mutfakta beceriksiz biri olduğumdan tum işi Elif'e yıkmakta üstüme yoktu " Kanka benim makarna beşamelli olsun" dedim menüden seçen müşteri edasıyla. "Yanında içecek olarak ne arzu edersiniz İlkin Hanım." dedi elinde tuttuğu peçeteyi koluna sararak. "Hmm bir düşüneyim.." parmaklarımı ağzıma götürüp uzun süre düşündüm. "Su olabilir elifçiğim en çok sevdiğim içecektir kendisi."
Koluna sardığı peçeteyi bir kenara atarak üstüme doğru koştuğunda popoma yiyeceğim silleyi farkederek hızlıca merdivenleri çıktım, tam son basamağı atlayacaktım ki serçe parmağımın merdivene çarpmasıyla acı içinde kıvrandım. "Bu merdiveni buraya koyanın anasının am-" derin bir nefes aldım.. "Sakin ol ilkin, küfür detoksunu unutma! Artık hayatında küfür yok!" kendi kendime konuşarak, odama çıktığımda bugün için hiç bir şey denemeden birkaç parça şey seçmiştim.
Hızlıca üstüme geçirip yine aşağıya hızlı adımlarla ilerlediğimde "Sizi kıracağım! Ulan ne işe yarıyosunuz ki siz!" derken kendimi bulmuştum. Aşağı indiğimde Elif sofrayı hazırlıyordu. Ona acıyarak baktığımda "Sen sofrayı bırak ben hallederim." dedim gülerek. "Zahmet olmazsa." dedi gülmeme karşılık.