1.BÖLÜM

414 25 6
                                    

Multimedia'da Napoli'nin Limanı.

20 Ağustos 2014

İtalya'da güneşin doğmasına bir saat vardı. Gece halâ etkisini sürüyor, fakat yıldızlar yerlerini güneşin kıvılcımlarına bırakmak için teker teker yok oluyorlardı.
İtalya'nın ün sahibi şehirlerinden, tarihi fakat görkemli mahallelerinin birinde, sıra sıra dizilmiş iki katlı müstakil evlerin, bahçesi beyaz gül ve mor menekşelerle süslenmiş dördüncüsünde, evin çatı katındaki beyaz bir kapının ardında, sarı-turuncu geometrik desenli yorganının altında tüm gece Ay'ı izleyip ağlamış ve göz altları şişmiş bir kızın sessiz yakarışları, çaresiz haykırışları şehri kasvete bürümüştü.
O da yıldızlar gibi yavaş yavaş yok oluyordu sanki.

Soyutlanıyordu, dünyadan, geceden,gökyüzünden...

O kadar yorgundu ki, uyanık olduğu halde göz kapaklarını açıp kapatmaya mecali olmadığı için gözleri kapalı duruyorlardı. Yatağın içinde kuru bir üzüm gibi büzüşmüştü.
Üzüntüsünün verdiği ağırlığı kaldıramayıp kendini yatağına atmıştı. Kendi de bilmiyordu kaç saattir orada olduğunu, kaç saattir ağladığını. Belki de günlerdir ağlıyordu?
Pencereden gözüne vuran bir ışık hüzmesiyle beraber usulca açtı gözlerini.
Gökyüzü ile beraber yavaş yavaş odası da turunculaşıyordu.
Uzun süredir kapalı oldukları için göz bebekleri ışığa alışıncaya dek kırpıştırdı gözlerini.
Sadece yeni bir güne açmıyordu onları, aynı zamanda yeni bir hayata da açıyordu. O da biliyordu bunu, aklına gelince tekrar kapatmak istedi fakat yapamadı. Çünkü buna mecburdu, açmak zorundaydı.
İstemeye istemeye kocaman açtı gözlerini ve onları karşısında ki pencereye dikti. Güneş, yavaş yavaş, zevkine vararak doğuyordu.
Genç kız, aklına gelen bir fikirle aniden ayağa kalktı. Ancak o an dizleri kaldıramadı kızı ve düşmemek için yatağın ucuna dayanmak zorunda kaldı. Muhtemelen üzüntüsüyle birlikte dizlerine fazla ağırlık yapmışlardı.
Bir kaç saniye kendini toparlamaya çalıştıktan sonra, usulca odadan çıktı.
Merdivenleri parmak ucunda inip evin giriş katına geldiğinde, aralıklı olan oturma odasının kapısından göz ucuyla içeri baktı.
Koltukta uzanan adam, yorgunluktan horluyordu. Kız yan odadan battaniye alıp adamın üzerine örttü. Battaniyenin verdiği sıcaklıktan olsa gerek adam vücudunu diğer tarafa çevirdi ve uykusuna devam etti.
Genç kız ise yavaşça evin kapısını açıp dışarıya çıktı, ve çıkar çıkmaz havayı derin derin içine çekti. Beyaz gül kokusuyla birlikte, burnuna kızarmış yağ kokusu geldi, muhtemelen yan evde oturan Bayan Ludivine sabah kahvaltısı için patates kızartıyordu.
Bayan Ludivine bir Fransızdı ve patates kızartmasına bayılırdı.
Kızın aklından bu düşünceler geçince gözünden bir damla yaş süzüldü, yanağını ıslattı ve ardından gömleğinin içine girdi.
Ve o an koşmaya başladı kız, uzaklaşmak istedi, o evlerden, o bahçelerden, o kokulardan...
Sanki ne kadar hızlı koşarsa herşey o kadar iyi olacakmış gibi, her adımda daha da hızlandı.
Gözü kapalı bile gidebileceği, yollarının her karışını ezberlediği yere gitti.

Napoli'nin limanına...

Çok seviyordu burayı, Napoli'ye geldiği ilk günden beri her akşam uğramaya çok gayret etmişti. Limanın her köşesinde ayrı anısı vardı, her parçasında ayrı hatırası.
İşte yine gelmişti buraya, kocaman kapısı artık önünde duruyordu; tüm çıplaklığıyla bomboş bir liman sunuyordu genç kıza. Cuma gününün 06:30'unda.

Bu kapıdan ilk girişi canlandı gözünde; 11 yaşındaydı henüz, Napoli'ye yeni taşınmışlardı, edindiği arkadaşlarıyla birlikte okuldan kaçıp bu limana gelmişlerdi. İlk defa okuldan kaçmanın verdiği korku ve heyecanla birlikte limana hayran kalmıştı. Görkemli gemiler, yatlar sıra sıra dizilmişti. Kiminin üstünde "İnfinito" yazıyordu, kiminin üstünde "Amore". Şatafatları büyülemiş, büyüklükleri mest etmişti kızı.
Arkadaşları tüm limanı gezdirmişlerdi; mis gibi kokan çiçek bahçelerini, yolcular için olan restoranları, birkaç tane mağazayı...

İZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin