AZRA

201 19 5
                                    

Multimedia'da Azra😌

Cristina Azra ben. Kısaca Azra.
16 yaşındayım. Türkiye'de Cristina ismimi kullanmakta zorluk çekiyorum biraz, annemin bir İtalyan olduğunu söyleyince tüm detayları öğrenmek istiyor insanlar. O yüzden kısaca Azra diyorum ben kendime.
Evet, annem İtalyan babam ise Türk. Annem İtalya'nın 'Roma' şehrinde doğup büyümüş, babam ise Bursa'da.
Şimdi, kesin bu iki birbirinden farklı dünyalarda yaşayan insanların nasıl karşılaştıklarını düşünüyor olmalısınız.
Şöyle; Babam 30 yaşında genç bir bay iken, Bursa'nın Uludağ'a en yakın olan ilçesi Osmangazi'de yaşıyor ve kışları günlerini nerdeyse hep Uludağ'da geçiriyormuş.
Uludağ, iyi bir kış tatili merkezi olduğundan tüm dünya tarafından büyük ilgi görüyormuş. Ki hâlâ öyle.
Annem Elena ise, o zamanlar 29 yaşında genç bir kadın, ve İtalya'dan Uludağ'a tatil yapmak için geliyor.
İşte babam ve annem, Türkiye'nin 'Beyaz Cennet'i olan Uludağ'da kayak yaparken tanışmış oluyorlar.

Bir süre flört ettikten sonra, birlikte İtalya'ya gidip evlenmeyi planlıyorlar ve planladıkları gibi uygulamaya da koyuyorlar.
İtalya'ya gidip evlenen bu harika çiftin, bir süre sonra bir de kızları oluyor; Cristina Azra, yani; BEN!

Ben 11 yaşıma gelene kadar, Roma'da yaşadık, sonra ise Napoli'ye taşındık.
Ah, hayatımın şehri; NAPOLİ...

Ben 5 senemi geçirdim o şehirde. Ergenliğimi orada yaşadım -hâlâ da yaşıyor olabilirim- o şehir çekti benim cefamı, o şehir sürdü sefamı.
Napoli'de ki hayatımın tamamını, 2 arkadaşımla geçirdim, Luisa ve İvan..
Ah, hayatımın arkadaşlarıydı onlar!
Luisa, harika bir dosttu, İvan ise tam anlamıyla bir 'Herşey'
Okulda hep aynı sınıftaydık, eğer İtalya'da kalsaydım, yine aynı sınıfta olacaktık.
Bensiz bir okul, Luisa için çekilmez olacaktır, buna eminim.
Ben olmadan, kimden cesaret alıp her önüne gelene kafa tutacak?
Ben olmadan kimden kopyaları geçirip, sınıfı ikinci olarak bitirebilecek?
Ben olmadan kime 'Migliore Amico' diyecek?
Beraber resimler yapardık Luisa'yla, bir tablo üzerinde üç hafta çalıştığımızı hatırlıyorum.
Üç hafta!
Uzun sürmüştü ama bir sanat eseri olmuştu tam anlamıyla.
Napoli'nin Limanını resmetmiştik tabloya.
Ah ne günlerdi!

Bayan Ludivine vardı bir de; hayatımda gördüğüm en genç yaşlı! 43 yaşındaydı son bıraktığımda ama ruhu 17 falandı. Beraber pijama partisi yapardık; Annem, Luisa, Bayan Ludivine ve Ben!
Dedikodunun dibine vurup, sabaha kadar cips yiyip kahve içerdik.
Şimdi ben yokum ya, yapamazlar artık, çünkü kahvelerini hep ben yapardım. Bilmezlerdi onlar Türk Kahvesini, ben babaannem'den öğrenmiştim ve anneme bile anlatmazdım bol köpüklü yapmanın sırrını.
Anlatsaymışım keşke, şimdi kim yapar onun sade ve bol köpüklü kahvesini?
Ah be, ne kadar da basit düşünüyorum. Kadın herşeyini bırakmış, herşeyini! Benim köpüklü kahvemi mi umursayacak?

İşte böyle kusursuz şekilde 5 sene de orada yaşadıktan sonra, olağanüstü halden dolayı, Bursa/Osmangazi'ye taşınıyoruz.
Babam ve ben.
Sadece!
Eksik bir halde!

5 senenin tamamını masal gibi yaşamadık tabii.
Son 5-6 ayı evde kavga gürültü, dışarıda küskünlük sessizlik olarak geçmişti.
16 sene beraber mükemmel geçinirken, son 6 ay annem ve babam birbirine düşman kesilmişlerdi.

Evet , tam anlamıyla düşman!

Birbirlerine olmadık kalp kırıcı sözler söyleyip sürekli tartışıyorlardı.
Ve her tartışmanın hazin sonu;
Babam evin kapısını çarpıp çıkıyor, annem ise gözyaşları içerisinde Bayan Ludivine'i çağırıp sabaha kadar omzunda ağlıyordu.
Ben ise, kavgalarını duymak istemediğim için kulaklıklarımı takıp, müziği son ses açıyordum.
Ama hiç bir ses gözyaşlarımın çığlıklarını bastıramıyordu.
Babam bağırdıkça , onlar da bağırıyor, annem ağladıça onlar da bir bir dökülüyordu gözlerimden.
Boncuk boncuk akıyorlardı.

İZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin