Not- Kapağımı yapan Lachowski_13' e verdiği emek ve destek için çok teşekkür ederiİİm...
''Onu bırakmak istemiyorum, neden anlamıyorsun?'' dedim ve dolan gözlerimi onun gözlerine diktim.
''Bazen yeni şeyler yaşayabilmek için geçmişten vazgeçmek gerekir. Geçmişte kök salmayı bırak.''
''Bilmece gibi konuşuyorsun, inan anlamıyorum. Tek bildiğim yeni şeyler yaşamak istemediğim.'' diye hayıflandım ve göz yaşlarımı akmaktan kurtararak ellerimi gözlerime bastırdım.
''Bizimle gelemez, ona orada bakamayız. Daha küçük bir evimiz olacak ve kendimize bile zor bakacağız.''
''Onu ben büyüttüm, anlayabiliyor musun?'' diye mırıldandım ve gözlerimi devirdim. Beni duyması için sesli bir şekilde nefes aldım. Bu ona 'Uzatma' deme şeklimdi.
''Seni de ben büyüttüm.'' Ağır adımlarla gözlerini gözlerimden ayırmadan yanımda geldi. ''İnan anlıyorum.'' Bu söylediği cümleye durumun aksine bir kahkaha patlatasım gelse de, dudaklarımı birbirine bastırdım ve başımı iki yana salladım.
''Kedim bensiz yapamaz anne. Bende onsuz yapamam.'' Ellerini tuttum. ''Lütfen, tek arkadaşımı benden alma.''
''Tek arkadaşım ne demek? Ezra vardı hani.''
''Artık yok.'' diye mırıldandım ve gözlerimdeki kırıklığı görmesin diye gözlerimi ondan kaçırdım. Sonra kollarımı hızla boynuna doladım. ''Lütfen...''
''Vedalaşmak için 10 dakikan var Duru, uçağı kaçırmak istemeyiz.'' Kollarımı omuzlarından nazikçe indirdi ve benden uzaklaştı.
''Senden nefret ediyorum.'' dedim ve işaret parmağımla onu ittim. ''Bir kere şu zırhını indir ve gerçek bir anne ol.''
''Aşağıda bekliyorum.'' Topukluların ahşapta bıraktığı tok sesi bir süre dinledikten sonra gözlerimi Duman'a çevirdim. Sanki gideceğimi anlamış gibi bacaklarıma sürtünüyordu. Bağdaş kurdum ve yere oturdum. Çenesinin altını, boynunu, okşamaya başladım. Gözlerini kapattı ve mırlamaya başladı.
Kediler sadece ama sadece sevdikleri insanlar onları severken mırlar, mırlamaları da huzur buldukları anlamına gelir.
''Benim tek arkadaşımsın. Seni bırakmak istemiyorum.'' Duman ağır adımlarla kucağıma geldi ve yattı. ''Görüyorsun değil mi Duman?'' dedim ve acıyla gülümsedim. ''Beni geçiren tek arkadaşım bile yok. Arkamda beni özleyecek olan ve gözyaşı döken kimseyi bırakmıyorum. Aslında böylesi daha kolay. Zor olan kimsenin beni sevmiyor olması.'' Son cümlemden sonra Duman başını kaldırıp bana baktı. ''Ah biliyorum! Sen seviyorsun dostum.'' Gülümsedim ve başını okşamaya devam ettim.
''Ezra da aramadı.'' Telefonuma cevapsız arama yazısını görmek istercesine baktım. Ama maalesef beklentiler hep üzüyordu.
Ezra, benim güya(!) en yakın arkadaşımdı. Burada, yani Eskişehir de sahip olduğum tek arkadaşımdı. Soğuk ve katı göründüğüm için fazla kişi bana yaklaşmaya cesaret edemiyordu. Ezra cesaretini toplayıp benimle yakın olabilmek için her yolu denedi. Kendini bana sevdirdikten sonra da okulun gözde kızlarıyla takılmaya başladı. Hani şu paralarıyla övünen ve bütün paralarını bir topuklu ayakkabıya yatıran şımarık tayfa... Ben de 4 ay önceye kadar, yani babam iflas edip intihar etmeden önceye kadar o kesime giriyordum. Lakin farkım, zengin olduğumu kimsenin bilmemesiydi. Tek bilen Ezra'ydı. O havalı ve gösterişli kesimi tercih etti. Beni değil. İflas ettikten sonra yüzüme bakmadı da diyebiliriz. Bana yaklaşmasına izin verdiğim insanlar sonunda beni terk etti. Kendime yemin ettiğim halde Ezra'ya kendimi yakın hissettiğim için onunda bana yaklaşmasına izin verdim. Ve tekrar kararlarımın bedelini ağır bir şekilde ödedim. Onun suçu değildi, benim suçumdu...
Zorluklarla etrafıma ördüğüm duvarlar her seferinde üstüme yıkılıyordu. Kendimi, sürüklediğim bu bataklıktan çıkarmaya çalıştıkça daha derine gömülüyordum. Dumana çevirdim dolu gözlerimi, 'beni bırakma' der gibi bakıyordu. Yada ben onu bırakmak istemediğim için bakışlarını bu anlama çeviriyordum.
''Bırakmayacağım, bu sefer annem kazanamayacak.'' Dumanı kucağıma aldım ve ayağa kalktım. Eski masamın üstünde duran çantayı açtım ve Duman'ı yavaşça içine koydum. Dumanda sanki bu anı bekliyormuşçasına çantanın içine yerleşti. ''Özür dilerim ama buna mecburuz. Uçağa binene kadar sabret küçüğüm.'' Çantanın fermuarını hızla çektim ve Annemin yanına doğru ilerlemeye başladım. Evden çıktığımda tam kapıyı kapatacakken gözüme içeride ki askıda asılı bir hırka çarptı. Çantayı yavaşça yere bıraktım ve içeri doğru ilerledim. Askıda ki hırkayı elime aldım ve burun deliklerime sahibinin kokusunu çektim, babamın. ''Seni çok özlüyorum baba.'' Gözlerimden akan damlayı babamın hırkasıyla sildim. Kalbime yavaşça dolan acı, kendini belli etti ''Sana, seni hissedebildiğim tek yere veda etmek çok zor.'' Hırkaya biraz daha sarıldıktan sonra ondan ayrıldım ve çantamın yanına gidip içine babamın hırkasını da koydum. Ağladığımı annemin anlayamayacağına emin olduktan sonra kapıyı kilitleyerek taksiye doğru ilerledim.
Babam benim hayata bağlanış ve aynı zamanda kopuş nedenim olmuştu. Kalbimi ölen babamla beraber bu evde kilitlemiştim. İyi niyetimi, sevgimi babamla birlikte bu eve kilitlemiştim. Babam insanlara gerektiğinden fazla sevgi gösterdiği için ölmüştü. Paraya ihtiyacı olan herkese yardıma koşmuştu ama benim biricik babama kimse yardım etmemişti. Annemin de söylenmeleriyle iyice çıkmaza düşünce çareyi kendini öldürmekte buldu. Babam benim için en iyi örnekti. Kendimi insanlara kilitleme sebebim babamın yaşadıklarıydı.
Sonuçta hayatımıza kimseyi almadığımız sürece, kaybedecek hiç bir şeyimiz olmaz.
Babam canına kıyarak, ruhunu kötülüğe tamamen hapsetmişti. Dua etsem de, onun ruhunun cehenneme ait olduğunu bilmek canımı yakıyordu. Ellerimi aklımda dolanan acı dolu düşüncelerle yavaşça sıktım ve yumruk haline getirdim. Dişlerimi yavaşça sıktım ve ağlamamak için gösterebileceğim en büyük çabayı gösterdim. '''Sakın,'' dedi kalbim yavaşça, ''Güçlü ol!''
Titreyen ellerimle taksini kapısını açtım ve yavaşça bindim. Evime son kez baktım. Her şeyimi arkamda, Eskişehir de bırakıyordum. Sevdiğim adamı bile burada bırakmak zorunda kalıyordum. Sevdiğim ama beni hiç sevmeyecek olan adamı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAHIN SEN TONU
ChickLitDar ve derin vadilerde sürtünerek büyüse de yara almayan ruhum, Gözlerinde okyanus barındıran adamın karanlığında boğuldu. Karanlığı, ruhunun en ücra köşelerine hapsetmiş genç adam, Geçmişinden gelip kalbine esen sert rüzgarla, kaybolduğu karanlıkta...