Aydilge - Sorma
Bilinmeyen bir yerde, kimsesi olmayan, yapayalnız biri olmak istedim. Kimsenin canını yakmamış olmayı, birinin ölümüne sebep olmamayı, kalbimle, ruhumla, bedenimle ve hatta iliklerime kadar istedim. İnsanların kalbini kırmak bile beni korkuturken, bilmediğim birinin, bilmeden ölümüne sebep olmuştum ve bu benim kalp kapakçıklarımın bile titremesine sebep olmuştu. Ellerim annemin sarf ettiği iki cümleyle titrerken, benimde onun titremesine ayak uyduruyordu. Yutkunamadığımı hissettim. Boğazımda takılı kalan bir şeyler vardı. Bir abimin olması fikri normal bir hayatım olsa, acı çekmek için var olmasam, beni sevinçten gözyaşlarına boğabilirdi. Bir abim vardı, vardı. Bir zamanlar vardı. Ve ben, onun canının sebebi mi olmuştum? Ben bunu nasıl yapabilmiştim...
Ellerim titremesini sürdürürken, gözlerimi kıstım ve elimi durma derecesine gelen kalbimin üstüne koydum. Buda geçer miydi? Bu kalp, bunun da üstesinden gelir miydi? Yoksa bu kez tek seferde durup, beni kurtarır mıydı?
"Ne dedin?" Beynim iki kelimeyi, derin vadilerinden çıkararak, kendini zorlayarak bir araya getirmişti ve dudaklarım vücudumun titremesine ayak uydurarak, kelimeleri kalbe sokulan mızrak misali fısıldamıştı.
"Sana bunu söylememek için çok direndim, ama senden nefret ettiğimi düşünmen benim canımı çok yakıyor, Duru." Annemin de benden farksız olduğunu fark ettim. Farksızlığımızı, fark etmiştim. Onunda canı benim ki kadar yanıyor muydu? Bir çocuğunun, diğerinin canını almış olması bir annenin canını ne denli yakabilirdi? Cehennemin en dibinde kalmak gibi bir şeydi bu. Cehennemin en dibinde kalıp, oradan çıkmaya çalışmıyordu annem. Çünkü acı çekmek, yanmak, kalbi ve ruhu için artık alışılmış haldeydi.
"Ben bunu nasıl..." Kaşlarımı kaldırdım ve seri bir hareketle anneme baktım. Gözyaşlarım yanaklarımdan usulca süzülmeye başladı. Ve istemeden gülmeye başladım. Deli gibi gülüyordum. Acılarıma, yaşattıklarıma, yaşadıklarıma ve en kötüsü de bir daha yaşayamayacak olduklarıma, gülüyordum.
Annem eliyle ağzını kapattı ve oda ağlamaya başladı. Annemi öyle görünce, bağırarak ağlamaya başladım. Aynı zamanda kahkahalarım da odayı inletiyordu.
"Ben ne yaptım!" diye bağırdığımda, sesimin kuvveti kulaklarımda yankı yaptı. "Ne yaptım!" diye tekrar bağırdım ve yorganıma tırnaklarımı geçirerek deli gibi ağlamaya devam ettim.
"Duru ne olur sus!" Annemin telaşlı sesini duyduğumda, ağlamam nefesimi durduracak dereceye gelmişti. Annem bana dokunmuyordu, annem bir katile dokunmak istemiyordu. Düşüncelerim kalbime ok gibi saplanırken annem hızlıca bana yaklaştı ve kollarını enseme dolayarak beni göğsüne bastırdı. Ellerimi yorganımdan çektim ve annemi itmek için karnına koydum. Annem bana daha sıkı sarıldı ve saçlarıma bir öpücük kondurdu. Onun hıçkırıklarıyla benimkiler birleşerek, bedenlerimizi hızlıca sallamaya devam etti. Ben bağırdıkça annem, "Geçecek," diyerek beni kendine daha çok bastırıyordu. Bu acı bana çok fazlaydı. Bu kadarı bana bile çok fazlaydı. "Anne ben ne yaptım?"
dedim hıçkırıklarımda boğulurken. Bu sefer sesim olabildiğince cılız çıkmıştı. Annem derin bir iç çekti."Senin hatan değildi, Duru." Yüzümü buruşturdum ve annemi sertçe ittirdim. "Duru ne olur kendini bu kadar harap etme, anlatmama izin ver!"
"Bana abimi nasıl öldürdüğümü mü anlatacaksın?!" dedim şok olmuş gözlerle.
"Duru sessiz ol yalvarırım."
"Bana abimi nasıl öldürdüğümü mü anlatacaksın! " dedim daha yüksek bir sesle.
"Duru sus!" dedi annem yalvarır gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAHIN SEN TONU
ChickLitDar ve derin vadilerde sürtünerek büyüse de yara almayan ruhum, Gözlerinde okyanus barındıran adamın karanlığında boğuldu. Karanlığı, ruhunun en ücra köşelerine hapsetmiş genç adam, Geçmişinden gelip kalbine esen sert rüzgarla, kaybolduğu karanlıkta...