Not: Değerli okuyucularım.. Yeni bölümler artık bugün, yani çarşamba günü gelecek. Bölüm hakkında yorumlarınızı bildirirseniz seviniriiim :) Hepinize keyifli okumalar.
''Tek dikiş kaldı tatlım.''
''Sorun değil.'' boynuma uyguladığı acı tam 10 dakikadır devam ediyordu. Acı beni kolay kolay etkilemezdi hatta ben acı çekmeyi severdim. Çünkü ruhsal acılarımı fiziksel acıyla bastırmak benim kaçış yolumdu. İşler yolunda gitmediğinde, o duvarlar tepeme yıkıldığında, içimin acımasını durdurmak için kendime zarar vermekten hoşlanıyordum. Tel tokayla kolumu çizmek, tırnaklarımı avuç içime batırmak gibi şeylerdi. Geçiyor mu diye sorarsanız... Geçmiyor. Ama ben bunu bildiğim halde her seferinde yapıyorum. Benim ki küçük bir umut sadece. Belki bu sefer geçer diye bunu her seferinde tekrarlıyordum.
''Bitti.'' hemşirenin sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Yattığım sedyeden aniden kalktığım için boynuma bir ağrı saplandı. Yine inlememek için kendimi tuttum. Elimi acıyla boynuma götürdüm.
''Acıyor.''
''Hızlı hareket ettiğin için tatlım. Daha bant yapıştıracağız.'' başımla onayladım ve tekrar yattım. Hemşire nazik elleriyle bandı boynuma yapıştırdı.
''Kalkabilir miyim?''
''Şimdi kalkabilirsin.'' gülümsedi ve devam etti. ''Ailenden birini aramamı ister misin?''
''Hayır gerek yok, teşekkürler.'' nazikçe gülümseyerek sedyeden kalktım. ''Sadece bana bir taksi çağırabilirseniz...'' hemen başını salladı ve yanımdan ayrıldı. Bende hastane masrafını ödemek için ilerledim.
''Merhaba, Duru Akasya adına bir hesap olacaktı.''
''Hesabınız ödendi hanımefendi.''
''Nasıl ödendi? Kim ödedi.'' şaşkınlığımı gizlemeden gözlerimi pörtletmiştim.
''Bir beyefendi ödedi.''
''Bir yanlışlık var çünkü benim tanıdığım bir beyefendi yok.''
''Duru Hanım bazı hayırseverler var, onlardan biri ödemiş olabilir. Yanlışlık yok.''
''Anladım, teşekkürler.'' gülümseyerek kızın yanından ayrıldım. Hoşuma gitmişti, hastane masrafından kurtulmuştum. Sağolsun hayırseverler o zaman... Taksiye bindim ve eve doğru yola çıktım. Heyecanla otele varmayı bekliyordum, annemin ilgisini çekebilecektim. Taksinin durmasıyla parasını verip indim ve otele giriş yaptım. Asansörü beklerken gözlerim otelin kapısının dışına kaydı. Gördüğüm görüntüyle elim istemsizce boynuma kaydı. Siyahın giydiği çocuk otelin kapısındaki camdan bana bakıyordu. Şapkası hala başındaydı ama bakıyordu, gözlerini üstümde hissediyordum. Asansörün sesiyle yerimden sıçradım ve hızlı adımlarla asansöre binerek 3. Kata bastım. Tekrar kapıya baktığımda çocuğun orada olmadığını gördüm. Asansörün kapısı hızlıca kapandı. Kapandıktan sonra arkama yaslanarak derin bir nefes aldım. Beni nasıl bulmuştu? Polise gideceğimi düşündüğü için beni takip etmiş olabilirdi. Aslında bana boynumu kesmekle çok büyük bir iyilik yaptı, ona teşekkür edeceğime neden onu şikayet edeyim ki? Annem benimle ilk defa ilgilenecekti. Sonuçta yaralanmıştım ve o kızıyla ilgilenecekti. Belki başımı okşar, beni dizine yatırıp saçlarımla oynardı. Asansör kapısının açılmasıyla odaya doğru ilerledim ve kartı sokup içeri girdim.
''Anne?'' kapıyı uyuma ihtimaline karşı yavaşça kapattım. ''Anne uyuyor musun?''
''Buradayım Duru.'' sesin geldiği yere doğru, mutfağa, ilerledim. Yani mutfak görünümlü bir bölme vardı. Sadece küçük bir tezgah ve masadan oluşan bir bölme. İçeri girdiğimde masanın başında iş ilanlarına bakan annemle karşılaştım. Çökmüş ve çaresiz görünüyordu. Başını kaldırıp bana baktığında kalbim duracak gibi oldu. Sonra tekrar bakışlarını gazeteye çevirdi. Boynumla ilgilenmemişti bile...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAHIN SEN TONU
ChickLitDar ve derin vadilerde sürtünerek büyüse de yara almayan ruhum, Gözlerinde okyanus barındıran adamın karanlığında boğuldu. Karanlığı, ruhunun en ücra köşelerine hapsetmiş genç adam, Geçmişinden gelip kalbine esen sert rüzgarla, kaybolduğu karanlıkta...