Korkakça yaşadığım hayatımda, tek cesaretimdi o benim. Korkularımın arkasına sığınmıştım her zaman. Bahanelerim, zorunda olduğum şeyler hep önümde kalkan olmuştu. Kendimi hiç bir zaman cesaretli ve tam güvenli hissedememiştim. Ama okyanusa kapılan gözlerim, okyanustan karışık duyguları alıp kalbime aktarıyordu. Kalbim okyanusun serinliğiyle kendine gelip sırtını dikleştiriyordu. Kalbimden ruhuma geçen duygular, yaşamaya değeceğini fısıldıyordu. 21 gramlık ruhum bile, okyanusla dolup serinliyordu. Onun gözleri benim için bazen kaçış, bazen kurtuluş, bazen de sığınabileceğim en güvenli liman oluyordu. Okyanus bedenimi sivri kayalara vursa da acımıyordu canım. Çünkü okyanusun verdiği acıyı benliğim kabul etmişti. Ne gelecekse, okyanustan gelmeliydi. Öleceksem de, canım yanacaksa da, okyanusun ellerinden olmalıydı.
Okyanus gözlerine baktığımda ruhum, küçükken sevinç çığlıkları atıp atladığım ipi, boynuna doluyordu. Ruhum içinde okyanusun soğuk suları her dolduğunda, canına kıyıyordu.
Dudaklarım dudaklarına susamış gibi arsızca öpüyordu onu. Tüm benliğimi kaybetmiştim. Lakin ben bu değildim. Pişman olacağımı bildiğim bir şeyi yapıyordum ama bu benim umurumda değildi.
Giray dişleriyle alt dudağımı kavrayarak yavaşça ayrıldı. Dudağım o geri çekildikçe dişlerinin arasından kaydı. Kısık gözleri dudaklarıma kaydıktan sonra gözlerime tırmandı. Gözlerine korkakça baktığımda beni kendine çekti ve kollarını bana doladı. ''Yanımdan artık ayrılamazsın.'' diye fısıldadı, saçlarımı okşarken. Çenesini başıma yasladığında derin bir nefes aldım. Kollarımı beline doladım ve alnımı kalbine doğru yasladım.
''Ayrılmak isteyen kim?''
''Ruhundaki yaraları da böyle öpmek istiyorum, Duru. Öpsem geçer mi?'' diye fısıldadı, saçlarıma doğru. Sorusu kalbime ılık bir suyun sızması gibi hissettirirken, gözlerimi kapattım ve kollarımı daha sıkılaştırdım.
''Sen bana bir baksan yeter.'' diye fısıldadım, kalbine doğru. Dudaklarımı tam kalbinin üstüne bastırdığımda, eli saçlarımda donakaldı. Dudaklarımı göğsünden ayırmadan fısıldadım: ''Hatta bakmayı boş ver, kalbinin her ritmi yaralarıma şifa.'' Dudaklarını saçlarıma bastırdı ve bir süre öylece durup, burun deliklerinin içine kokumu çekti. O kadar hastalıklı bir durumun içersindeydik ki!
Bu hikayede adam nefret ettiği kızın saçlarını seviyordu, gözlerini seviyordu, dudaklarını seviyordu. Bir kızı sevmiyordu işte. ''Keşke,'' diye fısıldadı kızın benliği kulaklarına doğru, ''Keşke bizi de sevebilseydi.'' Benliğimin fısıldadığı cümleye, kalbim dudaklarını büktü. Oda istiyordu bunu. Ama olmuyordu işte. Bu kadarı bile fazlaydı belki.
Dudaklarını saçlarımdan çektiğinde, ondan ayrıldım ve gözlerimi gözlerine diktim.
''Ben bir adamı seviyorum.'' diye fısıldadım, gözlerine doğru. Gözlerinde ki ifade bir an olsun değişti ama tekrar eski haline döndü.
''Biliyorum,''
''Bir şey demeyecek misin?''
''Hayır.'' dediğinde istemeden kaşlarımı çattım. Gözleri çatık kaşlarıma kayarken, gülümsedi ve tek parmağını kaşlarımın arasında yerleştirdi. ''Çirkin ördek misin sen? Bu nasıl tip?'' Kaşlarımı daha çok çattığım da, oda kaşlarımı düzeltmeye uğraşıyordu.
''Duru,'' dedi uyarıcı bakışlarını gözlerime gönderirken, ''Çatma kaşlarını güzelim.'' dediğinde, kalbim söylediği kelimeyle yavaşça erimeye başladı. Kaşlarım da eski haline dönmüştü. Sen yeter ki bana güzelim de!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAHIN SEN TONU
ChickLitDar ve derin vadilerde sürtünerek büyüse de yara almayan ruhum, Gözlerinde okyanus barındıran adamın karanlığında boğuldu. Karanlığı, ruhunun en ücra köşelerine hapsetmiş genç adam, Geçmişinden gelip kalbine esen sert rüzgarla, kaybolduğu karanlıkta...