15- Misafir

32 9 0
                                    

"Yarını düşünmeden bugünden zevk almayı, anı yaşamayı öğrenmeliyim. Çünkü yarın bana hiç iyi şeyler vaat etmiyor."

Dul, Jean-Louis Fournier

🕳

Rutin alışkanlıklardan uzaklaşınca bile yeni bir rutin ihtiyacı hissediyordum. O kadar alışmıştım ki monoton bir hayatımın olmasına, bu kaosun ortasında en azından rutin olarak yapabilecek bir şeye ihtiyaç duyuyordum. Bunlardan biri de akşamları bahçede oturmak olmuştu artık.

Sürekli oturduğum koltuk yerine havuz kenarına oturup ayaklarımı suya sokmuştum. Normalde ve gelir gelmez üstümü değiştiren ben, bu eve geldiğimden beri ilk işim bu bahçeye gelmek oluyordu. O kıyafetlerden kurtulmak yerine onlarla paylaştığım günün değerlendirmesini yapıyordum kendi içimde.

Ayaklarımı yavaş yavaş sallayarak suyun içinde küçük küçük baloncuklar oluşmasına sebep olurken bugün öğrendiğim şeyin hayatımdaki yeni etkisini düşünüyordum. Ablamın bana Asel'in babasını anlatmamış olması haksızlıktı. Başkaları bilirken, hatta benim de bilmemi sağlarken ben yıllarca büyüttüğüm kızın babası hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Bu gece ismini ve mesleğini öğrenmiştim.

Düşüncelerimden sıyrılmama sebep olan şey omuzlarıma bırakılan battaniye ve önüme uzatılan kupa olmuştu. Baha'nın bunu yapmasına bile alıştığım için şaşırmadan kupayı aldım. Bir şey demeden yanıma oturdu. Ayaklarını aynen benim yaptığım gibi havuza uzattığında derin bir nefes aldım. Ondan uzak durmak isterken bile onun evinde kalıyordum. Ve inanır mısınız, bundan biraz bile şikayetçi değildim. Kendime bir türlü söz geçiremiyordum.

"Asel'in babasından bahsediyordu," diye başladım cümleye, sanki Tuğba bunları anlatırken o da yanımda değilmiş gibi.

"Benim bile bilmediğim birinden," derken alayla gülüp ballı olduğuna emin olduğum sıcak sütten bir yudum içtim. Sırf bu yüzden bile süt alıyor olabilirdi.

"Biliyorum," dediğinde derin bir nefes alıp "Asel'in annesinin kim olduğunu biliyor musun peki?" diye sordum. Belki şimdiye kadar çoktan anlamıştı. Belki bu yüzden bir kere bile Asel'in babasıyla ilgili bir şey sormamıştı. Belki en başından beri farkındaydı. Bu yüzdendi bu sessizliği.

Başımı yavaşça ona çevirip tepkisine bakarken "Biliyorum," dedi oldukça sakin bir sesle. Benim sır sandığım her şey apaçık ortadaydı ve benden başka kimse de inanmıyordu sır olduğuna.

Kendi çaresizliğime alayla gülerken başımı iki yana sallayarak tekrar havuza döndüm. Yüzmeyi hiç sevmezdim ama sabaha kadar suyun altında kalsam anca kendime gelirdim.

Baha, hiç beklemediğim bir şeyi yaparak "Sensin," dediğinde kaşlarımı çatarak ona döndüm. İki elimi de sıcak olan kupaya sarmıştım. Sanki bir şey olsa kupa beni koruyacakmış gibi sıkıca sarılmıştım.

"Sen doğurmamış olabilirsin ama annesi sensin," diyerek cümlesine devam ettiğinde yutkunmak zorunda kaldım.

Bana karşı anlayışlı ve sakin hali kalbime işliyordu. Kendimi kötü hissetmemem için her şeyi yapıyordu. Sanki burada bambaşka bir dünya kurmuştu benim için. Öyle hissediyordum. Bu dünyanın içinde bana hiçbir şey zarar veremezmiş gibi.

"Teşekkür ederim," sesim oldukça kısık çıkarken gözlerimdeki minneti görsün istedim. Gülüşü yavaş yavaş büyürken "Bu iki oldu," dedi. "Üçüncüye alışırım, haberin olsun." Neden bahsettiğini biliyordum. Ona pek teşekkür etmediğim için böyle söylemesi çok normaldi.

GEÇMİŞİN POSTACISIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin