bölüm 24: seçim
Yiğit yakalanmış gibi hissediyordu. Emir ağlıyordu ama ona bakmak dahi istemiyordu. Ali'ye de bakmak istemiyordu. Bir süre yerde öylece oturdu. Kimseden ses soluk çıkmıyordu. O gözlerde acıma göreceğini düşünmekten kendini yemiş bitirmişti Yiğit.
Ailesine bile içini açamamak ne demek kimse bilemezdi.
Onları ailesi olarak gördüğünü beyninde anlamlandırdığında nasıl ezik bir durumun içinde olduğunu tekrar ve tekrar kavradı. Onlar onu öyle görüyor muydu acaba?
Sadece babası olmalıydı Yiğit için. Çünkü onu seven, onu başından beri seven tek kişi oydu. Babası ona güvenmişti. Güvenmemesi gerekirken hem de. Onun nasıl bir çocuk olduğunu bilmediği halde ona sevgisini vermişti.
Yiğit bir tek kardeşlerinin sevgisini kazanamamıştı. Yiğit'i sevmek o kadar zor muydu gerçekten? Hep mi bir çıkarı olmalıydı insanın? İyi çocuk ol Yiğit, uslu ol, kavga etme, kimseye bulaşma, derslerin iyi olsun, oturuşun yayvan olmasın Yiğit, elin kolun fazla oynamasın, enerjine sahip çık Yiğit, büyüdün artık oyun oynama, fazla gezme, eve erken gel Yiğit. Bunlar olmasa sevilmeyecek miydi? Yiğit hep bunun tersini yapmıştı. O yüzden mi istenmiyordu?
Kavga ettiği için mi? Yemeği fazla hızlı yediği için sevilmeyecek bir çocuk muydu mesela? Öz annesi bile onu bu konuda uyarmıştı küçükken. Yiğit üç yaşında büyümek zorunda mıydı? Beş yaşında kapıya koyulmak, yedi yaşında yaşıtlarından sırf daha farklı bir karaktere sahip diye dışlanmak zorunda mıydı?
Dışarısı neyse de ailesi onu sevmek için bir neden aramak zorunda mıydı?
Yiğit hiç mi anlatmamıştı birine derdini, yaşadıklarını? Anlatmıştı. Ona bakan gözlerde hüzün bile göremeyince yaşadıklarını hafif şeyler sanmıştı. Sonra bir kere daha anlatmıştı. Acıyan, örseleyen, hüzünlü bakışlar görünce rahatsız olmuştu. Aslında başından beri birisi yaşadıklarına üzülsün isterken bundan rahatsız olmasını anormal karşılamıştı. Seni annen bile sevmemiş Yiğit laflarını duymuştu. Sonra da bir daha konuşmamıştı. Başına geleceği başından beri bildiği için susmuştu işte.
Yiğit unutmak, susmak, hatırlanmamak zorundaydı.
Ama hep kendini hatırlatmak istiyordu.
Bir yeri kanadığında başlarda üvey annesi sarardı yarasını. Ancak o zaman görürdü çünkü Yiğit'i. Yiğit kavga etmeyi görünmek sanıyordu. Sonra bu rutin bir hale gelince ne halin varsa gör laflarına maruz kalmıştı. Kendi yarasını kendi sarmayı öğrenmişti. Agresif bir çocuk olmuştu. Önüne gelene çatmıyordu halbuki Yiğit. Anlaşılmak istendiği halde her suç onun üstüne kalıyordu.
Bir yerde kavga varsa Yiğit yapmıştır. Bir yerde birisi ters düşmüşse Yiğit'in kesin parmağı vardır. Vazo mu kırıldı, Yiğit. Birinin ayağına taş mı değdi, Yiğit. Hep Yiğit.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ben bazen eksilirim biraz
Novela JuvenilYiğit Ege sorunlu ve baş edilemez bir çocuktu.