3. BÖLÜM : KARANLIK

11.9K 705 21
                                    


  2,5 aydır kursa gidiyordum ve  vücudum bu yoğun tempoya çoktan alışmıştı. Murat yetenekli olduğumu ve işi kaptığımı söylüyordu. Ben de öğrendiğime inanıyordum. Gerçekten bu kadar kısa sürede bu kadar zor bir sporu öğrenmek benim için bir gurur kaynağıydı. Ah, mükemmel ben! 

2 hafta sonra kurs bitecekti. Babama 3 ayda öğreneceğime dair söz vermiştim ve sözümü de tutmuştum. Çok çalışmış, kendimi çok yormuştum. Ama değmişti.

Babamın söylediği gibi herkese tarlaya babama yardıma gittiğimi söylemiştim. Pazar günleri boştum ve zamanımı bizimkilerle geçiriyordum. Yine bir pazar günüydü ve yine arazideydik.

"Helal olsun Hüseyin!  Abi seni  yürekten tebrik ediyorum. Hayatının golünü attın. Ama niye kendi kalene atıyon lan mal? " Mesut sakin başladığı konuşmasının sonlarında delirmişti.

"Ya tamam oğlum gelme üstüme. Kaleciye pas veriyordum ben."

"Lan kör müsün?  Kaleci yerde yatıyordu sen ne halt etmeye kaleciye pas veriyorsun?  Salak herif!  Hiçbir şey bilmiyorsan; vur, dışarı çıksın. Onu da mı ben söyleyim? "  Hüseyinin kendi kalesine attığı golden sonra Mesut delirmişti ve şimdi de Hüseyini delirtmekle  meşguldü. Onların bu haline gülmeden duramıyordum. Nasılsa 5 dakika sonra barışırlardı.

"Baş belası  gelsene. " Hakan vicdan azabı gibi tepemde dikilmiş bana bakıyordu. Ayağa kalktım ve yürümeye  başladık. Hakan çok üzgün duruyordu.  Acaba onu ihmal ettiğim için mi bu halde?  Yok canım Hakan anlayışlı çocuktur böyle şeylere bozulmaz. Zaten daha önce de ben kurs yüzünden onu ihmal etmiştim ve o hiçbir şey söylememiş, en ufak bir trip bile atmamıştı. 

Ee o zaman niye bu halde?

Ya ben kendi kendimle tartışmak yerine niye ona sormuyorsam diyerek kendime kızdım ve konuşmaya başladm.

"Hayırdır Hakan? Ne bu surat? " Hakan derin bir nefes aldı. Bu anlatacağının bir göstergesiydi.

"Baş belası ben .. Gidiyorum."

"Hakan farkındaysan ben de seninle geliyorum. "  Bana gözlerini kocaman açarak baktı. Sonra gülmeye başladı. Neye güldüğünü bilmiyordum ama o güldüğü için ben de güldüm.

"Öyle değil. Ben Ankaraya gidiyorum."

"Niye? "

"Okul için."

"Hakan sen iyi misin?  Okulların açılmasına daha 3 hafta var. Ne yapacaksın Ankarada? " Gidecek olmasını bile tam olarak sindirememişken erken gitmesi katlanılmazdı.

"12. sınıf olduğumuz için 2 hafta kurs gibi bir şey vereceklermiş bu yüzden erken gitmem gerekiyor." Yapılır mı bu bana ya?  Kardeşim gidiyor resmen. Ağlamamak için tuttum kendimi. Hakanın bi de benim için üzülmesini istemiyordum. Zaten şuan pek de mutlu değildi. Şakaya vurmak en iyisiydi.

"Vayy!  Tabi adam koleje gidiyor. Aslanım benim. Hakan bak baştan söyleyeyim kavga falan çıkarma valla atarlar seni.  Sonra tekrar buraya gelirsin. Ay tam kurtulmuşken hiç çekemem seni.  Uslu dur tamam mı akıllım? Çekerim bak kulaklarını..."  Işaret parmağımı yüzüne doğru sallayınca Hakanın yüzünde beliren hafif tebessüm içimi bir nebze olsun rahatlattı.

"Ne zaman gidiyorsun? " diye sordum vereceği cevaptan korkarak.

"1 hafta sonra."

"Hadi ya? Tühh! Neyse artık bir hafta daha katlanacağız sana. Napalım başa gelen çekilir. "  Bu cümlemin altında 'bu kadar erken mi' iması yatıyordu. Birine iyi bir şey söyleyemezdim.  Bu yüzden düşüncelerimin tam tersini söylerdim ve beni tanıdıkları için  ne demek istediğimi anlarlardı. Hakan da beni anlamıştı. O beni hep anlardı zaten. Buruk bir şekilde gülümsedi.

Baş Belası(Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin