11. IKI UCU KESKIN BIÇAK

10.1K 618 27
                                    


Eve geldiğimde hemen duş aldım  ve yatağa girdim. Bugün kendimi tutamayıp ağlamam büyük aptallıktı. Okuldan kaçmam daha büyük bir aptallıktı. Ama kaçmasaydım Atmacanın beni bulduğundan habersiz olacaktım diyerek avutmaya çalıştım kendimi. Ama ağlamamı, hem de öküz gibi böğürerek ağlamamı, kendime bir türlü makul gösteremiyordum. Yarın okulda ne yapacaktım peki ben?  Nasıl yüzleşecektim?  Bugün kaçtım peki yarın nasıl kaçacaktım? Ne diyecektim onlara?  Aman ne uğraşacağım ya banane diyerek düşüncelerimi tekrar Atmacaya odakladım. Sesindeki kin çok barizdi. Beni bulursa ne yapardı acaba?  Hemen öldürür müydü?  Yoksa işkence mi ederdi?  Iyi de niye? Öğrenecek bir şeyi olmadığına göre işkence etmesi çok saçmaydı. O zaman hemen öldürür diyerek omuz silktim. Garip bir şekilde ölüm fikri bana huzur veriyordu. Sonuçta ölünce hiçbir şey hissetmeyecektim. Acı yoktu, özlem yoktu, hayal kırıklığı yoktu. Sadece hiçlik vardı. Sonra tekrar dirildiğimizde de anne babam vardı. Huzur vardı, sevgi vardı, mutluluk vardı...   Sadece  1 ay önce bana bunları birisi söylese ona deli damgasını hiç düşünmeden yapıştırırdım. Ama insan gerçekten de yaşayınca anlıyor. Kaybedecek bir şeyim olmadığı için korkusuzdum. Sadece çevremdeki herhangi birine zarar vermesinden korkuyordum. Ama çevremde zaten kimse yoktu. Yalnızdım. Kitaplarım ve müziğim vardı sadece. Kitaplarım aklıma gelince bugün aldığım romanları çıkararak kitaplığa yerleştirdim. Içlerinden birini çekerek okumaya başladim. 153. sayfaya geldiğimde Selin odama geldi.

"Eylül, yemek hazır. "  Artık bana hanım demiyorlardı. Çok şükür.

"Tamam geliyorum." diyerek kitabı kapattım ve aşağı indim. Mehmet amca ve Sevim teyze  masada oturuyorlardi. Ben de her zamanki yerime oturunca yemekler konulmaya başladı. Dikkatle bu sevimli çifti inceliyordum. Bugün biraz tuhaflardı. Endişeli gibiydiler sanki. Ya da bir şey söylemek istiyor gibi. Gözlerimi üzerlerinden çekmeden yemekten bir kaşık aldım. Onlar da yavaş bir şekilde yemeye başlamışlardı. Baş belası beni azarlayınca tüm dikkatimi yemeğe verdim. Sonuçta baş belası yemek için ölürdü. Obur. 

"Eylül? " Mehmet amcanın sesiyle baş belasıyla tartışmayı kesip ona döndüm.

"Efendim?"

"Biz Sevim teyzenle iş için Londraya gitmek zorundayız." Banane gidin demek istesem de kendimi tuttum. Bana niye söylüyorlardı ki?

"Ee? " dedim.

"1 hafta kalacağız. Evde tek kalmaman için Poyraz gelecekti ama sınavları başlamış."  Tek sorun benim evde yalnız kalmam mıydı yani?   

"Sorun değil." dedim rahatlamalarını umarak.

"Biz de Elçini çağırdık. Poyrazın kuzeni" 

"Gerek yoktu aslında ama yine de sağolun." dedim. "Siz ne zaman gidiyorsunuz? "

"Biz yarın sabah yola çıkıyoruz. Elçin de yarın gelecek."

"Tamam." Diyerek onayladım. Seline Elçinin nasıl biri olduğunu sormam gerekiyordu. Yemekten sonra Hatice teyze hasta olduğu için Selin mutfağı toplarken ona yardım ettim.  Sonunda bitirdiğimizde ağzımdaki baklayı çıkardım.

"Selin, bu Elçin nasıl biri? "

"Ne sen sor ne ben söyleyeyim Eylül. Cadı mı cadı. Sözlükteki kendini beğenmiş kelimesinin karşılığı. Ukala, kibirli..."

"Tamam, Selin." dedim gülerek. "Desene 1 hafta boyunca beni türlü işkenceler bekliyor?"

"Hepimizi." dedi. Bir anda aklıma Hatice teyzeyle  Selinin konuşmaları geldi. Bahsettikleri Elçin bu muydu yani? Oturduğu için Selini azarlayan?  Eğer böyle biriyse onunla hiç anlaşamayacağım galiba.

Baş Belası(Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin